Cem Güventürk’ten yeni sergi: AY, GÜNEŞ ve AY
Müze Gazhane’de açılan Ay, Güneş, Ay isimli sergide Güventürk “Sanat nedir?” ve “Ben kimim?” sorularını merkeze alıyor. Küratörlüğünü Begüm Güney’in üstlendiği sergiyi 13 Nisan’a kadar gezebilirsiniz. Çizimlerine ilişkin merak ettiklerimizi Cem Güventürk’le konuştuk.
Serginizin adı “Ay, Güneş, Ay”. Sergi salonunda da farklı resimlerinizde ay ve güneşler var. Neden bu adı seçtiniz? Ay ve güneş çizgi dünyanızda neyi temsil ediyor?
İnsanın varoluş sancıları ve anlam arayışı üzerine uzun süredir düşünüyor ve üretiyorum. “Ay, Güneş ve Ay” ismi, bu sergide ele aldığım döngüselliği, karşıtlıkları ve sürekli bir arayış içinde olmayı simgeliyor. Modern insan, kendini bulmaya ve anlamlandırmaya çalışırken, gezegenlerin dizilimlerinden, Ay’ın çekim gücünden, yıldız haritalarından ve Güneş ışıklarının açılarından medet umuyor. Gök cisimlerinin bu kadar önemli hale gelmesi, onları bir rehber olarak görmemiz, aslında içsel bir yolculuğun da göstergesi. Ay ve Güneş, birbirine zıt ama bir bütünün parçası olan iki kavram. Gündüz ve gece gibi, aydınlık ve karanlık gibi… Bu karşıtlıkları seviyorum ve eserlerimde de kullanmayı önemsiyorum.
Albert Camus’dan hareketle çizimlerinizde uyumsuzluğa vurgu yapıyorsunuz. Bunu toplumun dayattıklarına bir başkaldırı olarak da okuyabilir miyiz?
Kesinlikle öyle. Camus’nün “Sisifos Söylemi” beni çok etkileyen bir metin. İnsan, anlam arayışını sürdürse de belki de hiçbir zaman kesin bir cevaba ulaşamayacak. Fakat bu arayışın kendisi, bir başkaldırı. Çizimlerimde de bu başkaldırıyı hissettirmek istiyorum. Modern dünya, bireye sürekli olarak nasıl yaşaması gerektiğini, neye inanması ve nasıl düşünmesi gerektiğini dikte ediyor. Benim işim ise bunları sorgulamak. İzleyicinin de sorgulamasını sağlamak. Belki de uyumsuzluğu kabullenmek, onunla yaşamayı öğrenmek, kendimize en büyük özgürlüğü tanımak anlamına geliyor.
“SONUÇTAN ZİYADE SÜRECİN KENDİSİ ÖNEMLİ”
Albert Camus’nün edebiyatında, felsefesinde sizi etkileyen ne oldu?
Camus’nün felsefesi, hayata ve insana dair net cevaplar vermektense sorular sormaya, varoluşun kendisiyle yüzleşmeye teşvik ediyor. Bu yönüyle bana oldukça yakın. Onun eserlerinde insanın sürekli anlam arayışında olması, bazen bir çıkış yolu bulamaması ama yine de bu yolculuğa devam etmesi dikkatimi çekiyor. Bu durum sanat üretiminde de çok benzer. Bence sonuçtan ziyade sürecin kendisi de önemli.
Çocukken evin duvarlarına Ninja Kaplumbağalar çizermişsiniz. Ninjalar bugün hangi çizimlerinize ilham kaynağı oldu?
Evet çocuksu merak hep çok önemsediğim ve korumaya çalıştığım bir şey. Şimdi baktığımda, belki o dönemdeki o merakım ve heyecanım, bugün çizimlerimde hareket, akışkanlık ve enerjiyi kullanma biçimime yansıyor olabilir. Çocuklukta etkilendiğimiz şeyler, aslında bilinçaltımızda her zaman bir yerlerde duruyor ve bir noktada kendini gösteriyor.
Çizgileriniz kadar metinleriniz de dikkat çekici. İkisi birbirini bütünlüyor aslında değil mi?
Evet, kesinlikle. Sözcüklerle aram hep iyi oldu, anlatmak istediklerimi destekleyecekse yazıyı eserlerime dahil etmekten çekinmiyorum. Bazen bir cümle, bir çizimin anlamını tamamen değiştirebilir ya da derinleştirebilir. Çizgiler ve metinler, birlikte kullanıldığında güçlü bir diyalog yaratıyor. Eserin ne söylediğine kulak kabartıyorum, bazen sadece görsellikle ifade ediyorum, bazen bir cümle ekleyerek tamamlıyorum. Bu tamamen işin kendisiyle kurduğum ilişkiye bağlı.
Kaynak:Eda Yılmayan