M. Kıvanç Önder

M. Kıvanç Önder

EMLAKÇIGİLLER

Bu yazıyı, İstanbul-Barselona arası uçak yolculuğumuz esnasında yazıyoruz. 10 yaşındaki kızımızın okulunun ara tatili 8 Nisan haftası olsa da, ailemizin üyelerinin bir kısmının yaşadığı Barselona’ya, bazı özel kutlama gerekçeleri ile okullar tatile girmeden önce gitme kararı aldık. Kızımızın sınıf öğretmeninin de anlayışına güvenerek ufak bir kaçamak yapalım istedik.

Ailece İstanbul’dan kaçıyor olsak da, işimiz her daim bizimle birlikte geliyor, geziyor. Yaklaşık 1 saat önce uçağa bininceye kadar, yani son dakikaya kadar müşterilerimiz ile telefonda konuşuyor, çözülmeyi bekleyen irili ufaklı problemleri telefonda halletmeye çalışıyorduk, bu işin doğası zaten düzenli şekilde problem çözmek üzerine.

 

Biz problem çözüp müşterilerin özellikle alım ya da satım süreçlerine giderken içinde bulundukları psikolojileri yönetirken, özellikle de bu köşeyi yazmaya başladığımızdan beri zaman zaman karı koca olarak işimizi nasıl yürüttüğümüz, yönettiğimiz ile ilgili sorular aldığımız oldu, bu yüzden bu hafta tatilde de olmamızı bahane ederek biraz bu konuya değinelim istedik. Bu köşeyi genellikle bir hafta Tiraje, bir hafta Kıvanç sıralamasında kaleme alıyoruz. Bu hafta ise yazan Kıvanç, dolayısıyla okurken de bu perspektiften bakarak okumanız, bağlam açısından işinizi kolaylaştırabilir.

 

Öncelikle şunu belirtmekte yarar var ki emlak sektörüne ilk adım atan, Tiraje oldu…Tam pandemi döneminin başlarıydı. Uzun yıllardır sürdüregeldiği medya kariyerinin son günlerini yaşadığını kendisi de, diğer herkes de çok net görüyordu. Doğan Medya Grubu’nun Demirören Ailesi tarafından satın alınmasından sonra doku uyuşmazlıkları başlamıştı ve sonunda bir gün “bitti medya işi, artık yokum” dedi. O tarihlerde kızımız 5 yaşına yeni girmişti. Tiraje’nin de en büyük önceliği, artık kızı ile daha fazla ve daha nitelikli zaman geçirmekti. Bu niyetler ile imzalar atılıp medya yolculuğuna nokta konduktan sonra, hem de sadece birkaç gün sonra pandemi girdi hayatımıza ve kapandık evlere.

“Kızım ile güzel zaman geçirmek istiyorum” diyen Tiraje, rüyasında göremeyeceği kadar zaman geçirmeye başladı kızımız Eda ile. Bu dönem ilerledikçe de, ne şanslıyız ki yaşamakta olduğumuz kapalı sitemizde yürüyüşler yapma şansımız vardı. Bu yürüyüşler esnasında, o dönemlerde komşumuz olan, şu anda ise halen Keller Williams çatısı altında faaliyet gösteren arkadaşımız Aslı Evranoz, Tiraje’ye “emlak dünyasını neden hiç düşünmüyorsun?” diye ufak kancalar atmaya başladı. Gel zaman git zaman, Aslı’nın Mayıs 2020 civarında başlayan bu konuşmaları, aylar sonra sonuç verdi ve Ağustos 2020’de Tiraje emlak dünyasına adım attı.

 

Nişantaşı’nda Penthouse

Bundan sonrası hızlı gelişti. Bir ay içerisinde Nişantaşı’nda dev bir penthouse satışı gerçekleşti. Bu satış ile birlikte aslında az çok nasıl bir segmentte ilerleyeceğimiz de şekillenmişti. Ardından benzer nitelikte mülkler peşi sıra gelmeye başladı. Elbette o dönemin de olağanüstü hızlı bir piyasa olması nedeniyle portföye giren gayrimenkuller son derece hızlı satıldı.

Tüm bunlar olup biterken, ben de perde gerisinden Tiraje’ye destek vermeye başlamıştım zira görünenin ötesinde oldukça fazla “kırtasiye” işi olan, geri planda çok fazla hazırlık ve düzenlemenin yapılması gereken, oldukça detay barındıran bir iş olduğunu idrak etmeye başlamıştık ikimiz de. Bir süre de bu şekilde ilerledikten sonra bir noktada artık benim de resmen bu kervana katılmam gerektiği gerçeği netleşti. KW dünyasına dahil oldum.

 

Bu noktadan sonra artık işler çok daha kurumsal bir hal almaya başladı. Karı-koca olarak aynı işin hem ortakları hem uygulayıcıları olmuştuk ve ilerleyen zamanda da yöneticilik şapkalarını da buna eklememiz gerekecekti. Ben genellikle tüm işler yumağının göze daha az görünen, daha bilgisayar başı, daha tablolar ve rakamlara dönük tarafını yürütürken Tiraje de (bana göre çok daha güleç yüzü nedeniyle) daha dışa dönük süreçleri, işleri ve ekipleri yönetir duruma geçmişti.

 

Karı-koca Çatışmaları?

Bunlar yaşanırken, elbette bazı sorunlar da beraberinde gelmeye başladı. Sabah gözümüzü açmamızdan başlayıp gece yatağa girmemize kadar geçen sürenin neredeyse tamamını ofiste ve evde beraber geçirmek durumunda kalmak, zaman zaman gerilimlere de sebebiyet veriyordu. Bir de elbette iki resmi ortak olmaya ek olarak eş statümüzün de olması, normal bir ortaklıkta kolay kolay yaşanmayacak tartışmalara, görece daha kolay ve hızlı girebilmemize yol açmaya başladı. Ama bunu da bir yandan sevmeye başladık. Genel kişilik yapıları olarak da hızlı parlayıp hızlı sönen tipler olduğumuz için, ufacık bir şeyden bir anda alevlenip, tüm tartışmayı hızlandırılmış bir şekilde yaşadıktan sonra, yaklaşık 10 dakika içerisinde olağan akışımıza dönmeyi başarır olduk ve bu durum bugün de aynı şekilde geçerli.

 

Bu tür anlık yaşanan ve zamana yayılmayan, dozunda tartışmaların hem işi hem de ilişkiyi de belirli bir tempo ve momentum içerisinde tuttuğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu tartışmaları, sağlıklı ve gerekli buluyorum.

 

Beraberliğin Getirdiği Toplam Enerji

Emlak pazarlama ve satış boyutunda sorunsuzca ve büyüyerek ilerleyen iş, diğer tarafta ortak eşler olarak sırtımıza elbette ilave yükler getiriyor ancak bunun karşısında çok daha büyük bir kazanım da beraberinde geliyor. Dışa dönük bir çift olarak etrafımıza yaymaya çalıştığımız, daha da ötesinde yayabildiğimize inandığımız enerji, öyle sanıyorum ki bizi bu dev emlak pazarlama şirketinin en önemli ülkelerinden biri olan Türkiye’de de avantajlı hale getiriyor. Günün sonunda işimizin çekirdeğinde en basit haliyle ev alıp ev satmak var. Fakat göze görünen bu boyutun gerisinde aslında çok daha önemli bir işimiz var ki o da insanlar arasındaki ilişkileri yönetirken inişli çıkışlı psikolojilere de sakin bir yaklaşım içerisinde dengeleyicilik görevi göstermek.

 

Her ne kadar dıştan bakan göze, emlak pazarlama sektörü “fotoğraf çektirip ilan sitesine ilan girmek” olarak görünse de -ve çoğu emlakçı da gerçekten ve sadece işi bu şekilde ele alıyor olsa da- özünde sattığımız ürünün, damacana sudan bir tek husus dışında hiçbir farkı yok. Ama zaten ayrıştırıcılık da o tek bir husustan kaynaklanıyor. Ev dediğimiz şey, yüzde 95 oranında insanların hayatlarını geçirmek, ailelerini büyütmek ya da aile kurmak amacıyla aldıkları ya da sattıkları bir “ürün”. Aynı zamanda da hayatlarımızda alıp sattığımız, fiyatı en yüksek yegane ürün. Bu nedenle de yaklaşımlar genellikle çok daha duygusal oluyor. Alanın ya da satanın duyguları ile hareket ettiği bir konuda da konunun en önemli tarafı olan emlak danışmanının mekanik, ruhsuz, duygusuz hareket etme lüksü, konforu ve hakkı olamaz. Tam da bu tip durumlar için dişi enerji-eril enerji dengesi bize çok yardımcı oldu, oluyor ve eminim ki olacak da.

 

Bu dünyaya adım atmayı düşünenler varsa, bu işi -en başta olmasa bile- bir noktadan sonra partnerleriyle, eşleriyle yapmayı değerlendirebilirler…

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Kıvanç Önder Arşivi