Yeni Türkiye Maarif Modeli kapsamında hazırlanan MEB Fen Kitabında Akşemseddin tanıtıldı: 'Mikrobu keşfetti dünyaya tanıttı'

GazeteBilim’de Yavuz Unat’ın yazısında, MEB’in 5. sınıf Fen Bilimleri Ders Kitabı’ndaki bilim insanlarıyla ilgili hatalar ele alındı. Örneğin; Akşemseddin hakkında o dönemde olmamasına rağmen 'mikrobu keşfedip bilim dünyasına tanıtmıştır' bilgisi mevcut

GazeteBilim’de yayımlanan Yavuz Unat’ın yazısı, Millî Eğitim Bakanlığı’nın 5. sınıf Fen Bilimleri Ders Kitabı’ndaki bilim insanlarına ilişkin ciddi maddi hataları gözler önüne serdi.

Unat'ın son yazısında, Yeni Türkiye Maarif Modeli kapsamında hazırlanan MEB ders kitabında İslam Dünyası’ndaki bilim insanlarıyla ilgili yanlışlar ele alındı.

''Akşemseddin mikrobu keşfedip bilim dünyasına tanıtmıştır'' iddiası

Örneğin; Millî Eğitim Bakanlığı’nın 5. sınıf Fen Bilimleri Ders Kitabı’nda bilim insanı Akşemseddin hakkında verilen bilgi şöyle;

''Akşeyh olarak da bilinir. Mikrobu keşfedip bilim dünyasına tanıtmıştır. Tıp alanına sunduğu katkılarla birçok hastalığın ve ilacın keşfine kapı açmıştır.''

Yazar Unat ise doğru bilgiyi şu şekilde verdi;

''Henüz mikroskopun olmadığı bir dönemde Akşemseddin’in mikrobu bulması imkânsızdır. Onun en önemli eseri, Madde el-Hayât’tır.Bütün hastalıkların bitki ve hayvanlarda olduğu gibi, gözle görünmeyen tohumları olduğunu ileri sürmüş, bu nedene bazı tıp tarihçileri tarafından “henüz mikroskobun bulunmadığı bir zamanda mikrop fikrini ima etmiştir” şeklinde yorumlar yapmıştır. Ancak mikrobu ima etmesi mikrobu bulduğu anlamına gelmez. Madde el-Hayât’ta hastalıkların tohumlardan geçtiği ifadesi yer alır. Akşemseddin’in buna dair sözleri şöyledir: “…cümle marazın suret-i neviyesi hasebiyle nebat ve hayvanlarda olduğu gibi asılları ve tohumları vardır, ot tohumu ve ot kökü gibi… ve babadan anadan irs ile intikal eden marazlardan bazı ki nikris ve cüzam ve bunlar gâhice yedi yıldan sonra yine zuhur eder. Mekûl ve meşruptan hâsıl olan marazların tohumu tez bitüp büyür.” Ne var ki mikroskobun olmadığı bir dönemde bu imanın mikrop olduğunu söylemek de olanaksızdır.''

''Fen kitabı uydurma bir bilim tarihi ile dolu''

Gazeteci Nevşin Mengü'nün de gündemi değerlendirdiği yayınında yer verdiği konuyla ilgili ifadeleri ise şöyle;

''Fen kitabı yalan yanlış bilgilerle, uydurma bir bilim tarihi ile dolu. Türk insanı yalan ve propagandayla örülü bir hayal dünyasında yaşatılıyor.''

Unat'ın ele aldığı, Millî Eğitim Bakanlığı’nın 5. sınıf Fen Bilimleri Ders Kitabı’nda yer alan bazı yanlış bilgiler ise şöyle;

Biruni, Güneş’in hareketlerinden mevsimlerin ne zaman başladığını belirlemedi

Biruni hakkında şu ifadeler yer alıyor: “Güneş’in hareketlerinden mevsimlerin ne zaman başladı­ğını belirlemiştir. Dünya’nın çapını, bugünkü değere çok yakın bulmuştur.”

Güneş’in hareketlerinden mevsimlerin ne zaman başladığı Biruni’den çok önce belirlenmiştir. Eski Mısır ve Mezopotamya astronomları mevsimleri biliyorlardı. Bu bilgi Antik Yunan’a sonra da İslam dünyasına geçti. Nitekim mevsimlerin başlangıçlarıyla ilgili bir çalışmasında meşhur Yunanlı astronom Hipparkos, Güneş’in hareketini açıklayarak Yer Merkezli Kuram’ın matematiksel analizini kuran Batlamyus’u büyük ölçüde etkiledi.

Biruni, Dünya’nın çapını (aslında çevresini ve buradan çapını) evet ölçtü. Trigonometrik yöntemi kullandı. Ancak bulduğu değer bugünküne yakın değil, bugünkü değerden biraz daha büyüktür. Gerçekte 9. yüzyılda Müslüman coğrafyacılar ondan çok daha önce kutup yıldızını esas alarak Yer’in çevresini ölçmüşler, bu değer çok iyi olduğundan uzun süre Doğu ve Batı’da kullanılmıştır.

Şöyle yazılsa daha doğru olur: “Hem bir astronom hem bir kimyager hem de iyi bir eczacıdır. Yazmış olduğu astronomi kitabında trigonometriye yer vermiş ve trigonometrik fonksiyonları birer orantı olarak olduğuna dikkat çekmiştir. Kimya alanında cisimlerin özgül ağırlıklarının belirlenmesi amacıyla bir alet geliştirmiştir. Eczacılık alanında ise ilaçların daha çok hekimler tarafından geliştirilmesi gerektiğini söylemiştir.”

Caca Bey, bir gözlemevi değil bir medreseydi

Caca Bey hakkında şu ifadeler yer alıyor: “Anadolu’da, kendi ismiyle bir medrese kurdurmuştur. Bura­da pek çok bilginin yetişmesine öncülük etmiştir. Astronomi­ye olan ilgisi sebebiyle bu medreseyi de bir astronomi okulu hâline getirmiştir. Medrese, bir gözlemevi olarak da kullanıl­mış ve burada gök cisimlerinin gözlemleri yapılmıştır.”

Caca Bey Medresesi 1272 yılında Gıyasüddin Keyhüsrev b. Kılış Arslan zamanında Kırşehir valisi Nureddin Cibril b. Caca tarafından yaptırılmıştır. Mimari tarzı dikkate değer olan bu medresenin bir astronomi medresesi hatta bir gözlemevi olduğu söylenmektedir. Sayılı ve Ruben konuyla ilgi bir araştırma yapmışlar ve bu araştırmayı yayımlamışlardır. Ancak kesin bir sonuca varamamışlardır.

Caca Bey bir gözlemevi değil bir medresedir. Burada astronomi dersleri okutulmuş, ama astronomik gözlemler yapılmamıştır. Buna dair bir kayıt, kullanılan aletlere ilişkin bir detay da yoktur. Medresenin ortasında bir gözlem kuyusu olduğu söylenmektedir. Ancak bu da tartışmalıdır. Sayılı ve Ruben’e bulgularına göre bu kuyu, üst çapı 180 cm, alt çapı 260 cm olan 6 – 7,5 metre derinliğindeki bir kuyudur. Söylendiğine göre bu kuyunun dibinde su vardır ve gökyüzünden gelen gökcisimlerinin ışınları buraya yansıyarak gözlem yapılmaktadır. Sayılı ve Ruben suyun olabileceğine dair işaretler de bulmuşlardır. Ancak kuyunun derinliği dikkate alındığında 180 derecelik bir ufuk çemberinin kuyunun içindeki suya yansımayacağı açıktır. Dolayısıyla kuyu bu tür bir gözlem için hiç pratik değildir. Buna karşın bazı İslam rasathanelerindeki araçlar incelendiğinde rasatların bu şekilde değil de içine gözlemcilerin girerek gözlem yaptığını söyleyebiliriz. Nitekim bu şekilde kullanılan bir aracı 11. yüzyılda İbn Sina’nın kurduğu Hameden Gözlemevi’nde, 13. yüzyılda Nasirrüddin Tusi’nin kurduğu Merâgâ Gözlemevi’nde ve 1575 yılında Takiyüddin tarafından kurulan İstanbul Gözlemevi’nde görmekteyiz. Zaten gökyüzünün mükemmel göründüğü bir zamanda (ışık kirliliğinin olmadığı zamanlar) gökyüzüne bakmak yerine niçin kuyuya baksınlar?

Ali Kuşçu, Güneş Merkezli Kuramı bulmadı, Ay’ın haritasını çıkarmadı

Ali Kuşçu hakkında şu ifadeler yer alıyor: “Gezegenlerin Güneş etrafında belirli yörüngelerde hare­ket ettiği fikrini ortaya atmıştır. Gezegenler arası uzaklıkla­rı hesaplayıp Ay’ın ilk haritasını çıkarmıştır. Bu çalışmala­rından dolayı Ay’ın bir bölgesine “Ali Kuşçu” adı verilmiştir.”

Gezegenlerin Güneş etrafında dolandığı fikrini, yani Güneş Merkezli Kuramı bulmuş! Hayır. Tam tersine tüm astronomi yazılarında Yer’i merkeze almıştır. Konuyla ilgili ilk tez benim tarafımdan hazırlandı; son dönemde ise birçok yazısı incelendi. Böyle bir bilgiye rastlanmadı.

Gezegen uzaklıkları konusuna gelince: O dönemlerde gezegen uzaklıkları hesaplanıyordu. Bu konuyu ilk defa meşhur Yunanlı astronom Aristarkos gündeme getirmiş ve geometrik yöntemlerle Yer-Güneş arasındaki mesafeyi belirlemeye çalışmıştır. Yöntem doğru da olsa bulduğu değerler yanlıştır. Sonrasında konu tekrar tekrar gündeme gelmiş ve onun yöntemi kullanarak İslam astronomları da gezegenlerin Yer’e uzaklıklarının belirlemeye çalışmışlardır. Ancak Yer’in evrenin merkezinde olduğu görüşüne göre hesaplar yapıldığından ve gerçekte gezegenler muazzam bir uzaklığa sahip olduklarından değerler günümüze yakın bile değildir. Sadece Ay, Güneş ve Merkür ve Venüs’ün uzaklıkları aşağı yukarı tutarlıdır. Hatta modern döneme kadar tüm yıldızların uzaklıklarının eşdeğer olduğu kabul edilmiş, yıldızların birbirlerinden farklı uzaklıklarda olduğu ancak teleskopla yapılan gözlemlerden sonra anlaşılmıştır.

Teleskop olmadan hiçbir bilim insanının Ay’ın haritasını çıkartması da mümkün değildir. Böyle bir haritaya Ali Kuşçu’nun eserlerinde rastlanmamıştır.

Kaynak:Haber Merkezi

Öne Çıkanlar