Halk arasındaki kullanılan yanlış bir ifadeyi düzeltmek gerektiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Tüzün, “30 Ekim 2020’de meydana gelen deprem “İzmir Depremi” olarak adlandırılamaz. Depremin merkez üssü 80 km uzaklıktaydı. Ayrıca insanların bu deprem sonrası 'Bizim binamız depremi güvenli atlattı, hasar oluşmadı' şeklindeki ifadeleri ve binalarının depreme dayanıklı olduğu düşüncesi oldukça yanlıştır. Bu durumun ciddiyetinin göz ardı edilmesine neden olur. İnsanların depreme karşı gerekli önlemleri almalarını ve deprem algısını olumsuz yönde etkiler” diye konuştu.
Merkez üssü İzmir kent merkezi olan olası bir depremde oluşabilecek tabloya değinen Dr. Öğr. Üyesi Tüzün, “Benzer büyüklükte bir deprem İzmir merkezine yakın faylardan birinde örneğin İzmir ya da Bornova faylarında meydana gelirse, tablo gerek can kaybı gerekse ekonomik olarak çok ağır olacağı açıktır” ifadelerini kullandı.
İzmir’de 6.0-7.0 büyüklüğünde deprem yaratabilecek diri fay hatları olduğuna dikkat çeken. Dr. Öğr. Üyesi Cüneyt Tüzün şu bilgileri verdi:
“İzmir’in çevresindeki 80 km çapı içine alan bölgede bir deprem meydana gelmesi oldukça yüksek bir ihtimaldir. Söz konusu bölgedeki geçmiş depremler incelendiğinde bu durumu desteklemektedir. İzmir ili içinde 6.0 - 7.0 büyüklüğünde bir deprem üretme potansiyeline sahip 21 fayın yanında, ili batıdan sınırlayan Ege Denizi altında da çok sayıda diri fay bulunmaktadır. Bu fayların İzmir’i etkileyecek bir deprem yaratması olasılığı oldukça yüksek."
"İzmir ve çevresindeki deprem kaynaklarının coğrafi dağılımı ve il sınırları içindeki konutların dağılımı düşünüldüğünde, ilk değerlendirilmede en riskli bölgelerin İzmir Körfezi çevresindeki ilçeler olduğunu söylemek mümkündür. Ancak şehirdeki yapı stokunun özellikleri dikkate alındığında İzmir ili sınırları içinde deprem riski düşük olarak adlandırılacak bölge yok denecek kadar azdır.”