Prof. Bekler, Çanakkale depremini değerlendirdi: Riskimiz var
Çanakkale'de 27 Şubat tarihinde meydana gelen 4.6’lık deprem, kenti deprem gerçeği ile yeniden karşı karşıya getirirken, faylarla çevrili bölgede şehirlerin ova üzerinde kurulması tartışma konusu oldu.
4 Şubat’tan 27 Şubat'ta meydana gelen 4.6’lık depreme kadar, ‘mikro deprem’ olarak tanımlanan, büyüklükleri 5.5-0.6 ile 3.1 arasında değişen çok sayıda deprem meydana geldi.
Gazete Duvar'dan Seçkin Sağlam'ın'ın haberine göre, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tolga Bekler ile Çanakkale’deki son depremi ve bölgenin özelliklerini konuştuk. 23 günde 180-190 civarında depremin yaşandığı Çanakkale, deprem gerçeği ile yeniden yüz yüze gelirken, Prof. Tolga Bekler bu depremlerin, 4.6’lık depremin ardından bir anda kesildiğini söyledi.
Depremin yaşandığı bölgede daha önce, aletsel ve tarihsel dönem içerisinde, herhangi bir kayda değer depremin olmadığını söyleyen Bekler, “Bu bakımdan, deprem üreten, yakınlarındaki fayların haricinde, yeni bir fayın oluşturduğu bir deprem olarak değerlendiriyoruz. Daha detaylı bilgiyi, ileride yapılacak bilimsel çalışmalarla elde edeceğiz” dedi.
'Tetikleme yapabilecek bir deprem değil'
Bölgenin, Biga Yarımadası, Güney Marmara Bölgesi olarak da tarif edilen, Kuzey Anadolu Fayının güney kolundan geçen birçok fay sistemlerinin içinde bulunduğu bir bölge olduğunu söyleyen Prof. Dr. Bekler, “Kırılganlık gösteren fayların bulunduğu çok yoğun bir bölge. Biraz da karmaşık bir bölge. Böyle olunca, depremsellik dediğimiz bu tektonik hareketleri biz zaman zaman izliyoruz. Bu da o depremlerden bir tanesi. Ancak bu deprem bizim orta büyüklükte deprem olarak nitelendirdiğimiz 5 ve üzerinden daha da aşağıda. Dolayısıyla herhangi bir tehlike oluşturacak bir deprem değil. Ne kendi alanında ne de yakın çevresinde, halk arasında ya da görsel ve yazılı basındaki ifadeyle ‘tetikleme’ yapabilecek nitelikte bir deprem değil” ifadelerini kullandı.
'Çanakkale potansiyel risklere sahip bir şehir'
Çanakkale’nin birçok Anadolu şehri gibi bir “ova kent” olduğunu söyleyen Bekler, deprem tehlikesiyle birlikte zemin riskinin de yüksek olduğunu belirtti. “Çanakkale, Türkiye’nin deprem tehlikesi altında olup da, depremi yaşayıp da, hasarı en fazla alan şehirlerden bir tanesidir. Çanakkale, o şehirlerin yaşayabileceği potansiyel risklere sahip olan bir şehir. Bu potansiyel risklerin en başında da zemin özellikleri geliyor” diyen Bekler, “Biz Türkiye’de çeşitli sebeplerle, yerleşim alanlarını ovalara kurmuşuz. Ova kentler de, genellikle tarıma elverişli kentlerdir. Çanakkale de, Kepez Ovası’ndan başlıyor, Çanakkale, Karacaören, Özbek ovalarına sahip bir kent. Vakti zamanında buraların yerleşime açılması için gerekli mevzuatlar uygulanmış. Tabi şimdi, günümüzde olduğu gibi o zamanlar bu tehlikelerin farkında değildiler. En büyük tehlikemiz deprem, fay, en büyük riskimiz zemin!” ifadelerini kullandı.
Bekler, şunları söyledi; “Zeminin böyle olması hasarı artırıcı faktördür ama azaltabilirsiniz. Bu biraz da sizin ekonomik yapınızla alakalı. Zemini iyileştirip, yapıyı üzerine konuşlandırabilecek mühendislik hizmetlerini yapabilir, yapınızı ona göre dizayn edebilirsiniz. Ancak, bunların her biri ayrı bir harcama kalemi gerektirir. Bunu görmezden gelerek, özellikle sıvılaşma diye tabir ettiğimiz yer altı suyu, bu havza tipi, ova tipi yapılarda ne kadar yoğunsa, deprem esnasında zeminin çalkalanmasıyla beraber o yer altı suyuyla, ince taneli kum ve jeolojik yapının etkileşmesi sonucunda, yapı oturduğu zeminde yamulmaya, çökmeye başlar. Çanakkale için de maalesef böyle bir riskimiz var.”
'Tüm paydaşlar birlikte hareket etmeli'
Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi bu bölgede de depremlerin nerelerde olacağının belli olduğunu dile getiren Bekler, eğitimden, yönetmeliklerin uygulanmasına, yapı denetim firmalarından, yerel yönetimlerin gerekli mevzuatları yürütmesine ve inşaat-mühendislik hizmetlerinin sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesine kadar pek çok faktörün bir arada olması gerektiğine ve tüm paydaşların ortak çalıştırılması gereken bir platforma buluşturulmasının önemine dikkati çekti.
Bekler, “Türkiye’nin birçok ilinde olmayan girişimler Çanakkale’de uzun süre önce başladı. Çanakkale’nin avantajı, küçük bir şehir ve paydaşları birbirine çok yakın bir şehir. Dolayısıyla ilişkiler daha kuvvetli. Tehlikelerden ve risklerden bahsederken, muhatap alacak insanların burada, sizin görüşlerinize olan yatkınlığı, anlayışı daha üst seviyede. Bu anlamda biz 2013 yılında Çanakkale Belediyesi ile zemin etüdü ile ilgili bir çalışma yaptık. Şuanda Çanakkale kent merkezinin tüm zeminini biz artık çok iyi biliyoruz. Belediye de bununla alakalı bir imar revizyonuna gitti ve sonrasında Çanakkale’de, parsel-ada bazındaki çalışmalarda, hangi firma yaparsa yapsın, Üniversitemizin uyguladığı, bakanlık tarafından da uygulanan bu jeolojik, jeoteknik raporları baz alınarak yapılıyor. Gönül ister ki bu, Türkiye’nin birçok ilinde ilçesinde olsun. Mesela Çanakkale’nin merkezi bu işi yaptı ama ilçelerinin çoğu bunu yapmadı, ya da eksik veya hatalı yaptı. Dolasıyla üniversitemizin bu noktadaki rolü çok önemli” dedi.
Bekler ayrıca, “Deprem, çok uzun soluklu, travma süreci çok uzun olan, ekonomik kayıpları ve uzun süre iyileştirilmesi mümkün olmayan olumsuz bir kavramdır. Böyle olunca, bu konulara ayrılacak bütçelerin daha hassas bir şekilde hazırlanması lazım. Ama bunları ötelediğimizde, o harcamak için öngördüğümüz bütçe, ileride o zararı yaşadığımızda, bu sefer 10-20-30 katıyla karşı karşıya kalıyoruz” ifadelerini kullandı.