Özgür Özel: Meral Hanım’la emekli ittifakı yaptık
CHP lideri Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘kendi gündemini dayatmak istediğini’ ve kendilerinin bu ‘tuzağa’ düşmediğini söyledi. Emeklilerin sorunlarının üzerinde durmaya devam edeceğini söyleyen Özel, seçimlerde iş birliği yapmayan İYİ Parti’nin genel başkanı Meral Akşener’le de ‘ittifak yaptıklarını’ söyledi ve bunu ‘emekli ittifakı’ olarak adlandırdı.
Cumhur ittifakıyla yollarını ayıran Yeniden Refah Partisi’ne yönelik söylemlere de değinen Özel, “Biz iş birliği yapmadığımıza ‘Eski dosttan düşman olmaz’ diyoruz, onlar hakaret ediyor” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Politik Yol’dan Altan Sancar’ın sorularını yanıtladı. Son günlerdeki montaj videolar tartışmasına da değinen Özel, Erdoğan’ı işaret ederek “Kumpas görüntüyle bir yerel seçim kazanmaya çalışıyor” dedi. Türkiye ile İsrail arasındaki ticari ilişkilerin ise gıda ve ilaç dışında kalan alanlarda kesilmesi gerektiğini söyledi.
Seçimlere doğru son iki haftaya girdik. Ben 14 Mayıs’a giden süreci hatırlayınca yine videoları konuştuğumuzu fark ettim. Gündemdeki ‘para sayma’ videosuna dair ne diyeceksiniz?
Geçen sefer hazırlatılan deep fake bir videodan bahsediliyordu. Terör örgütü yöneticisinin Kemal Bey’le birlikte şarkı söylediği, alkış tuttuğu ve Kemal Bey’e destek verdiği izlenimi yaratmayı hedefleyen sahte bir video vardı. Recep Tayyip Erdoğan gerçek bir videoymuş gibi meydan meydan gezdirip “Gördünüz kimler kimlerle beraber, destek açıklayanları alkış tutanları gördünüz” dedi. Sonra bununla ilgili tepki gösterildiğinde de “Montajsa montaj, montaj ya da değil” gibi ifadelerle kullandı ve attığı yalanı itiraf etti. Ancak bu yalanı yüzde 100’e hemen ulaştırabiliyor.
Uykusunda konuşmaya başlasa bütün televizyonlar canlı yayınlarını kesiyorlar ve “Cumhurbaşkanımız uykusunda konuşuyor, sayıklıyor, canlı yayında veriyoruz” diyorlar. İşte bunlar yüzde yüzü ulaşıyor, sonra sen bunu düzeltmeye çalışıyorsun. Biz yüzde 30 ya da 35’e ulaşabiliyoruz ve bu da onunla aynı hızda değil. Canlı yayın imkanları olmaksızın buralara ulaşabiliyoruz ve bu kandırdığı yüzde 65 kendisine kar kalıyor.
Bu defa montaj video hazırlatmak yerine, daha önceden elde edilmiş bir görüntünün tarihini kapatarak ve mekânı belirginsizleştirerek, oranın Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığı olduğunu iddia ederek bir kampanya yapmayı planlamışlar.
Planları tuttu mu sizce?
Planları şu noktada bozuldu. Ortaya 2019’dan olduğunu ispatlayan videonun tamamı çıktı. Etraftaki insanların bahsedildiği gibi illegal bir iş değil, legal bir işin ödemesini yapar tavırlarda olduğu zaten görülüyordu. Ardından da zaten paranın teslim edildiği mekan, teslim alanın imzası, teslim edenin imzası çıktı ve video görüntüleriyle bu tamamen uyumlu da olduğu için olayın gayrimenkul alımı olduğu ortaya çıktı. Ama Tayyip Erdoğan bu meseleye o kadar hazırlıklı ve o kadar bel bağlamış görünüyor ki sanki bunlar ortaya çıkmamış gibi “Görüyorsunuz işte bunlar deste deste paralarla” diye bir şeyler söylüyor. Aslında bu Tayyip Erdoğan açısından son derece hani varoluşsal bir çelişki. Çünkü kendisine 17-25 Aralık süreci gelene kadar çeşitli iddialar vardı, ama kendisinin veya ailesinin para işleriyle içli dışlı olduğuna ilişkin bir kanıt yoktu.
17-25 Aralık’ta önce kendisi montaj diye itiraz etti ama sonra faiziyle geri aldıkları paraların görüntüleri, ayakkabı kutuları, elbise torbaları çıktı. Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi para kuleleriyle, istiflemelerle, sıfırlamalarla örülü bir yerel seçim sürecini bunu reddederek, inkar ederek ve daha sonra görüntülerin doğru olduğunun ortaya çıkmasına rağmen seçmenini bunun yalan olduğunu ikna ederek geçirdi. Şimdi de kendisi bir yalan görüntüyle, bir kumpas ile yerel seçim kazanmaya çalışıyor. Yani siyasetin ve hayatın bir adaleti varsa o burada tecelli edecek.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kampanyasının çok canlı, çok kabul gören, heyecan uyandıran, bu attıkları yalanların da karşılık bulduğu bir kampanya olmadığı ortaya çıktı.
Seçimlere doğru son iki haftaya girdik. Ben 14 Mayıs’a giden süreci hatırlayınca yine videoları konuştuğumuzu fark ettim. Gündemdeki ‘para sayma’ videosuna dair ne diyeceksiniz?
Geçen sefer hazırlatılan deep fake bir videodan bahsediliyordu. Terör örgütü yöneticisinin Kemal Bey’le birlikte şarkı söylediği, alkış tuttuğu ve Kemal Bey’e destek verdiği izlenimi yaratmayı hedefleyen sahte bir video vardı. Recep Tayyip Erdoğan gerçek bir videoymuş gibi meydan meydan gezdirip “Gördünüz kimler kimlerle beraber, destek açıklayanları alkış tutanları gördünüz” dedi. Sonra bununla ilgili tepki gösterildiğinde de “Montajsa montaj, montaj ya da değil” gibi ifadelerle kullandı ve attığı yalanı itiraf etti. Ancak bu yalanı yüzde 100’e hemen ulaştırabiliyor.
Uykusunda konuşmaya başlasa bütün televizyonlar canlı yayınlarını kesiyorlar ve “Cumhurbaşkanımız uykusunda konuşuyor, sayıklıyor, canlı yayında veriyoruz” diyorlar. İşte bunlar yüzde yüzü ulaşıyor, sonra sen bunu düzeltmeye çalışıyorsun. Biz yüzde 30 ya da 35’e ulaşabiliyoruz ve bu da onunla aynı hızda değil. Canlı yayın imkanları olmaksızın buralara ulaşabiliyoruz ve bu kandırdığı yüzde 65 kendisine kar kalıyor.
Bu defa montaj video hazırlatmak yerine, daha önceden elde edilmiş bir görüntünün tarihini kapatarak ve mekânı belirginsizleştirerek, oranın Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığı olduğunu iddia ederek bir kampanya yapmayı planlamışlar.
Planları tuttu mu sizce?
Planları şu noktada bozuldu. Ortaya 2019’dan olduğunu ispatlayan videonun tamamı çıktı. Etraftaki insanların bahsedildiği gibi illegal bir iş değil, legal bir işin ödemesini yapar tavırlarda olduğu zaten görülüyordu. Ardından da zaten paranın teslim edildiği mekan, teslim alanın imzası, teslim edenin imzası çıktı ve video görüntüleriyle bu tamamen uyumlu da olduğu için olayın gayrimenkul alımı olduğu ortaya çıktı. Ama Tayyip Erdoğan bu meseleye o kadar hazırlıklı ve o kadar bel bağlamış görünüyor ki sanki bunlar ortaya çıkmamış gibi “Görüyorsunuz işte bunlar deste deste paralarla” diye bir şeyler söylüyor. Aslında bu Tayyip Erdoğan açısından son derece hani varoluşsal bir çelişki. Çünkü kendisine 17-25 Aralık süreci gelene kadar çeşitli iddialar vardı, ama kendisinin veya ailesinin para işleriyle içli dışlı olduğuna ilişkin bir kanıt yoktu.
17-25 Aralık’ta önce kendisi montaj diye itiraz etti ama sonra faiziyle geri aldıkları paraların görüntüleri, ayakkabı kutuları, elbise torbaları çıktı. Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi para kuleleriyle, istiflemelerle, sıfırlamalarla örülü bir yerel seçim sürecini bunu reddederek, inkar ederek ve daha sonra görüntülerin doğru olduğunun ortaya çıkmasına rağmen seçmenini bunun yalan olduğunu ikna ederek geçirdi. Şimdi de kendisi bir yalan görüntüyle, bir kumpas ile yerel seçim kazanmaya çalışıyor. Yani siyasetin ve hayatın bir adaleti varsa o burada tecelli edecek.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kampanyasının çok canlı, çok kabul gören, heyecan uyandıran, bu attıkları yalanların da karşılık bulduğu bir kampanya olmadığı ortaya çıktı.
‘Umudu örgütleyemiyorlar, geleceğe ilişkin bir vaatleri yok’
Siz bunu iktidar yaptı diyorsunuz, ama neden?
Ellerinde başka bir şey yok. Umudu örgütleyemiyorlar, geleceğe ilişkin bir vaatleri yok. İyi bir belediyecilik yaptıklarını iddia edemiyorlar. Rakiplerinin yaptıklarıyla da belediyecilik ve hizmet açısından yarışamıyorlar. Onun yerine böyle bir yöntem bulmuşlar, yapamadıklarını kara propagandayla yapmaya çalışıyor. Bunun çok ciddi şekilde geri teptiği seçmen kitleleri de var. Çaresizlik, argümansızlık ve ortaya koyacakları bir projeleri, bir vizyonları kalmamasından kaynaklanıyor.
‘Mitingler, emekli mitinglerine dönmeye başladı’
Siz tüm bunlar olurken ekonomi ve özellikle de emeklileri konuşuyorsunuz…
Yıllarca partimize yapılan eleştiri ve gelen tavsiye “Siz Tayyip Erdoğan’ın gündemine takılıp halkın gündemini yeterince dile getirmiyorsunuz” şeklindeydi. Ben de bunu önemli oranda haklı bulurdum. Zaman zaman da fikrimize başvurulan yerlerde, mecralarda, partinin kurullarında da dile getirirdim. Maalesef bu genel olarak da kabul görmesine rağmen pratikte biz bunu başaramazdık. Tayyip Erdoğan’ın ya da AK Parti’nin ya da ülkenin farklı yerinden ortaya çıkan bir gündem aylarca hatta bazen bütün bir seçim boyunca bizi meşgul ederdi. Tayyip Erdoğan’ın muhalefet liderleriyle tutuştuğu bir kavga olurdu ve bu kavgadan beslenirdi. Ortaya çıkan polemik de bitmek bilmezdi.
Biz bu seçimin stratejisini belirlerken, “Yakıcı bir ekonomik kriz var, enflasyon ortada, hayat pahalılığı ortada. Emeklilerle ilgili de çok yüksek bir tansiyon var. Biz onun kavga etmeyelim. Hatta o bizimle kavga etmek isterse biz kavgayı vatandaşın ekonomisi, geçim sıkıntısı, yaşadıkları zorluklara çekelim. Asla bu gündemi terk etmeyelim. Çok ciddi gündemler açsa da oralara çok kısa cevap verip hemen kendi gündemimize dönelim” dedik.
Önümüzde 12 propaganda günü var ve son güne kadar bunu başardığımızı söyleyebilirim. Hatta ilk başlarda ben emekli derken kimse emekli demiyordu Türkiye’de. İstedikleri gibi de örgütlü olmadıkları için ayrı ayrı evlerinde kızgın, kırgın, küskün emekliler vardı. Televizyonlardan, miting meydanlarından emeklileri ilk dile getirmeye başladığımda da meydanların ilgisi ve coşkusu bu kadar yüksek değildi, ama tekrarladıkça meydandaki emekli sayıları artmaya başladı. Mitingler emekli mitinglerine dönmeye başladı.
Gelen emekliler ses çıkarmaya, banka cüzdanı, fatura, alışveriş fişi veya pazardan filesi göstermeye başladı. Biz emeklilerin gündemi üzerine yoğunlaştık. Bunun dışında atanamayan öğretmenlerin, staj mağdurlarının sorunlarına, çiftçinin alamadığı mazota ve gübreye değinmeye devam ettik.
Seçmen bu konuya çok alışık değildi, çünkü siyasi mitinge gidince daha çok siyasi kavga ve günlük polemikler bekliyordu. Ama sonradan bu durum seçmenin de hoşuna gitmeye başladı. Bir süre sonra diğer siyasi partilerin liderleri de konuşmaya başladı. Hatta ilk Yeniden Refah Partisi katıldı. Ardından diğer siyasi partilerin liderleri katıldı. En nihayetinde Meral Akşener de “Ben ekonomi ve emekliyi konuşacağım” dedi. Biz Meral Hanım’la seçimde iş birliği kuramadık, ama emekli ittifakını kurduk. Ben bir yaklaşık bir buçuk aydır emeklilerin sorunlarını dile getiriyorum, Meral Hanım da böyle söyleyince emekli ittifakında buluştuk. Ben bunun daha sonuç alıcı olduğunu düşünüyorum.
‘Erdoğan’ın gündemine hapsolmayacağız’
Yani Erdoğan’ın gündemini reddetme hali bir strateji mi?
Çok uzun süredir ilk kez Tayyip Bey’in dayattığı bir gündeme girmiyoruz ve bu onu geriyor gerçekten. Hatta en son bana “Emeklileri bana karşı kışkırtıyor” dedi. Ben de “Benim işim bu” dedim. Keşke yollara dökebilsem. Şimdi mitinglere çağırdık geliyorlar.
Keşke yollara döksem, keşke eylem yapsak. Vurup kırmadıktan, çevreye zarar vermedikten ve kamu düzenini bozmadıktan sonra demokratik tepki ve protesto rejimi yapabilsek.
Geldiklerinde sekiz altın alan emekli bugün iki buçuk altın alıyorsa, ayda beş buçuk altın her ay kaybediyorsa bu adam nümayiş de yapar, isyan da eder, sokakta gösteri de yapar, bundan daha normal bir şey yok. O açıdan Tayyip Erdoğan’ın gündemine hapsolmama meselesi önemli.
Bu konuda bizim partimizi astığı astık kestiği kestik, her şeyi en iyi bilen köşe yazarları eleştirirdi ve “Tayyip Erdoğan gündemi belirliyor. Siz niye halkın sorunlarını konuşmuyorsunuz? Nasıl muhalefetsiniz?” derlerdi. Şimdi biz tam olarak bunu yapıyoruz. Ben bir buçuk aydır emekli diyorum, emekli karttan bahsediyorum. Geçen gün Sabah Gazetesi emekli kart hazırlığından bahsetti. Tayyip Bey emekli ikramiyesi için “Şu tarihte ödeyeceğiz. Emeklilerimize şunu yapacağız, bunu yapacağız” demeye başladı. Bir de dönüp dönüp “Emeklileri bana karşı kışkırtıyor, Özgür efendi” diyor. Demek ki benim gündemimi konuşuyor. Ama sizin ve birkaç özgürce mesleğini yapan arkadaşın dışında kimse bunu gündem etmiyor. Çıkıp “Muhalefetin emekli gündemi, toplumun gündemi haline geldi” demiyorlar. Çünkü olgu bu ama algıyla olguyu yer değiştirmeye alışmışlar. Zaman zaman da bizi itiyorlar Tayyip Erdoğan’ın kucağına ve “Tayyip Bey şöyle diyor, böyle diyor, siz ne diyorsunuz?” diye soruyorlar. Biz o oyuna gelmeyeceğiz.
Bu sadece seçimlerle mi sınırlı olacak?
Bu seçimlik bir şey değil. Ben 1 Nisan sonrası çok daha fazla şekilde bu konuları konuşacağım. Günlerce, aylarca emeklilerin sorununu konuşacak, işçilerin sorunlarını konuşacak, sendikalaşma sorununu konuşacak ve toplumun yakıcı sorunları üzerine cesaretle gidecek bir strateji izleyeceğiz. Tabii ki Kürt sorununa, toplumsal meselelere, Türkiye’nin özgürlük sorununa, insan hakları sorununa duyarsız kalmayacağız. Sol bir parti bunlardan uzak duramaz. Sadece mahkemedeki adalet değil; pazardaki, marketteki adaleti, ülkenin gelirinin adil olmayan paylaşımını ve bunun doğurduğu yakıcı sorunları da konuşacağız. Bu seçime kadar bir strateji değil, partinin bundan sonraki genel stratejisi olacak.
‘Erdoğan, Erbakan’ın siyasi oğlu’
Siz cevabınızda Yeniden Refah’tan bahsettiniz. AK Parti ile YRP arasındaki durumu nasıl görüyorsunuz?
Bizim de seçim öncesi kurulan ittifakımız dağıldı. Biz neredeyse bir başımıza kaldık. Tayyip Erdoğan’ın da ittifakından bir parti ayrıldı. Ama bunun karşısında “Ben eski dosttan düşman olmaz” diyorum. Kötü bir söz duyarsam “Canları sağ olsun” diyorum. Hatta “İYİ Partililer iyi insanlardır” diyorum. Ankara’da veya İstanbul’da ittifak yapamasak da sandıkta seçmenin vicdanı birleşir.
Fatih Erbakan’ın babası Necmettin Erbakan, Tayyip Erdoğan’ın hocası. Onu siyasete sokan, İstanbul’a aday yapan ve partisinde İstanbul il başkanı yapan kişi Necmettin Erbakan. Yani biri biyolojik oğluysa biri siyasi oğlu. Şimdi biyolojik oğlu da siyaseten onun yolunu takip ediyor. Böyle birisiyle geçen mayıs ayında ittifak yapıyor ve ondan iyisi yok. Şimdi ise “Ben tek başıma seçime girmek istiyorum dediğinde” kötü oluyor. Hemen cambaz diyor, şantajcı veya zübük diyor. Sonra dönüyor “FETÖ’cü” diyor. Adaylarına baskı kuruyor.
Bu aslında anlayış arasındaki fark. Bir yanda Cumhuriyet Halk Partisi’nin demokratik anlayışı ve dün öptüğü yüzü yüze bugün tükürmeyen, dün met ettiğine bugün küfretmeyen anlayışı. Bir yanda da Recep Tayyip Erdoğan’ın “Benimle birlikteysen baş tacı olursun” anlayışıyla olmazsa onu en acımasız şekilde yalan ve iftiraya maruz bırakmak.
‘İsrail’le ticaret sürerse zulüm de sürer’
Yeniden Refah’ın İsrail’le ilişkiler konusundaki tavrı bu gerginlikte etkilimi sizce?
İsrail’in kadınları ve çocukları katlettiği bir süreçte Tayyip Erdoğan’a çok yakın isimler, ailesine çok yakın, çocuklarının yakın arkadaşları, yandaş müteahhitleri İsrail’le harıl harıl ticaret yapıyorlar. Ticaret sürerse zulüm de sürer. Çünkü İsrail’in çekindiği ABD veya Avrupa’da güçlü ülkeler var. Onlar maalesef gerekli reaksiyonu göstermiyor. Bir de çekinmediği, zaten ikide bir çatışma yaşadığı komşusu Arap ülkeleri var.
Türkiye’nin İsrail’le ticari ilişkileri çok güçlü. Siyasi ilişkilerle ticari ilişkilerinin de arasında bir korelasyon var. O zaman senin Filistin için söylediğin sözlerin hiçbir kıymet harbiyesi kalmıyor. Bakın bize konşimentolar ulaştı, İsrail’le ticaret ciddi biçimde devam ediyor. Hiç olmazsa hani gıdada falan yapmazsın, ilaçta yapmazsın da bazı ürünlerde kısıtlamaya gidersin, hiçbirini yapmıyor. Yeniden Refah da İsrail’le ticarete tepki gösteriyor, biz de gösteriyoruz. Ama ikimiz de ilkesel bir yerde yaklaşıyoruz meseleye.
‘Biz 1 Nisan’dan sonrasına talibiz’
Son olarak, partinizdeki değişim süreci bitti mi?
Bugün kucağımızda bulduğumuz aday belirleme ve seçim gündemi çok tercih ettiğimiz bir gündem değildi. Hatta kurultay sürecinden önce bana pek çok “Özgür bu iş yerel seçimden sonra zaten sana geliyor, o zaman hiç zorlanmadan genel başkan olursun. Neden yerel seçim beklemiyorsun?” dedi. Oysa biz toplumda partimize karşı kırgınlık, küskünlük, duygusal kopuş olduğunu hem hissettik hem de daha sonra ölçtük. Yapılan anketlerde de bu ortaya çıktı. Türkiye genelinde yüzde 65, hatta yüzde 70 çıktı.
Biz değişimi gerçekleştirmeyi bekleseydik, çok sayıda belediyesini kaybetmiş, seçmen tepkisiyle belki tarihin en düşük seçime katılım oranıyla karşılaşmış bir noktaya gelebilirdik. Bu yüzden yerel seçimden önceki kurultayda aday olduk ve sonuçta da böyle bir durumla karşı karşıyayız. Ben de partideki değişim ve dönüşüm sürecini tamamlayalım, partinin yönetim mimarisini değiştirelim ve öylece seçime gidelim isterdim. Hatta ölçme ve değerlendirmeye, bilimsel çalışmalara dayalı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendini yeniden tarif ettiği, köklerinden kopmadan, ilkelerinden uzaklaşmadan, yeniden tarif ettiği bir değişim dönüşüm sürecinden sonra yerel seçimde aday belirleme kriterlerinin de tüm parti tarafından içselleştirdiği, netleştirdiği bir süreci yakalamayı ben de çok isterdim. Ama kucağımızda hemen bu süreci bulduk.Mümkün olduğu kadar objektif, ölçme değerlendirmeye dayalı, örgütün de sesini dinleyerek verdiğimiz taahhütlere, sözlere sadık kalarak bu kısa zamanda elimizden geleni yapmaya çalıştık.
Biz esasen esas 1 Nisan’dan sonrasına talibiz. Bizim temel motivasyonumuz belediye başkanlarını belirlemek değildi. Öyle olsaydı 330 bin tekil anket yapmazdık. Öyle olsaydı 850 yere ön seçim yapma yetkisi vermezdik. Sonra örgütümüz 300’e yakın yerde yapmaya niyetlendi, 199 yerde de yaptı. Yani o niyette olsaydık ön seçimlerin önünü açmazdık.
Öyle olsaydı sadece İzmir’e 46 milletvekilliğinden oluşan on iki heyet görevlendirmezdik. Birçok kentte en az ikişer defa heyetler göndermezdik. En doğrusunu yapma çabası içerisindeyiz. Yoksa yazar geçerdik istediğimiz kişileri, ama bizim esas meselemiz yerel seçimin öncesi değil, yerel seçimlerin sonrası ile. Zaten yerel seçimler de fazlası ile iyi geçiyor. Bakın önceden ‘en az hasarla ile’ diyorduk, şimdi ise ‘en iyi şekilde’ diyoruz.
1 Nisan sonrası bir değişim ve dönüşüm sürecini partinin tüm kurumsal yapısına aksettirme hedefindeyiz. Bununla ilgili zaten kararın alındığı ve yürüyen bir sürecimiz de var.
4-9 Eylül 2024 tarihleri arasında tüzük kurultayı yapacağız. Sivas’ta başlayacak ve Ankara’da sona erecek bir değişim ve dönüşüm kurultayı hazırlıyoruz. Bu kurultayın ilk günü Sivas Kongresi’ne atfen semboliktir olarak Sivas’ta olacak. İkinci günü Tüzük Komisyonu’nun son toplantı günü olacak. Zaten ilçelerden, illerden, akademiden, dünyadaki bu işi yapanlardan görüşler alarak, incelemeler yaparak Tüzük Komisyonu’nun önüne koymak üzereyiz.
Mayıs ayından itibaren de bu yoğun şekilde geçecek. Tüzük Komisyonu son toplantısını 5 Eylül günü yapacak. 6 ve 7 Eylül’de üzerinde mutabakata vardığımız tüzük değişikliklerimizi yapacağız. 8 ve 9 Eylül de program kurultayımızın başlangıç günleri olacak. Oradan program kurultayımızın son toplantı gününü de belirleyerek büyük ve ihtimalle ilan ederek -belki Nisan, belki Mayıs ayı için-ayrılacağız. Kış aylarını da programımızı yenileyerek geçireceğiz ve bu sırada da partinin yönetim mimarisini değiştireceğiz.
Seçimden seçime ortaya çıkan bir seçim koordinasyonu yerine, bir siyaset koordinasyon birimi olarak partinin tüm organlarının eş güdüm içinde çalışacağı, üç ayda bir yerel yönetimlerin ölçme değerlendirmeye tabi tutulacağı, partinin oyunun her ay ölçüleceği bir sistem kuracağız. Partinin stratejilerinin ve kararlarının topluma ne kadar anlatılabildiğine ölçüm ve değerlendirmeyle sürekli bakılacağı yapıya kavuşacağız. Bir tarafının eğitim, bir tarafının sokakta siyaset, bir tarafının da ölçme ve değerlendirme, sürekli bir seçim hazırlığı olduğu, adım adım iktidara yürüyen bir süreç olacağını ümit ediyoruz. Biz 31 Mart’a kadar görevimizi en iyi şekilde yapacağız, sonra da partimizi büyük değişime hazırlayacağız.