Özgür Özel: CHP'de hançer yok, hançerleyecek de kimse yok

Özgür Özel: CHP'de hançer yok, hançerleyecek de kimse yok
CHP Genel Başkan Adayı Özgür Özel, CHP'nin 38. Olağan Kurultayı’nda yaptığı adaylık konuşmasında; “Biraz önce sayın Genel Başkanımızın kullandığı bir ifade kapının önünde onlarca mikrofona, onlarca kameraya dönüştü....

CHP Genel Başkan Adayı Özgür Özel, CHP'nin 38. Olağan Kurultayı’nda yaptığı adaylık konuşmasında; “Biraz önce sayın Genel Başkanımızın kullandığı bir ifade kapının önünde onlarca mikrofona, onlarca kameraya dönüştü. Diyorlar ki, 'Sayın Genel Başkan bir hançerden bahsetti, bu hançer konusu sizinle ilgili mi'… Vallahi hiç üstüme alınmadım, hiçbirimizin üstüne alınmadım. CHP'de hançer yok, hançerleyecek de kimse yok. Ama sayın Genel Başkanım, hani benim de şu kadarcık diyecek bir şey varsa en iyi siz bilirsiniz ki bizim ne partide ne partililerde hançer olmaz, ama bizim partide kılıç da olmaz” diye konuştu.

CHP’nin 38. Olağan Kurultayı, “İkinci Yüzyılda Demokrasi ve Birlik Kurultayı” sloganı ile Ankara Spor Salonu’nda bugün toplandı. Parti Meclisi (PM) seçimi yarın yapılacak.

Özgür Özel, CHP Genel Başkan Adayı olarak delegelere şu konuşmayı yaptı:

 “973 ilçede biri uyandı bu sabah, gitti partiyi açtı, televizyonu açtı, çayı demledi ve dedi ki ‘Birazdan gelir bizimkiler, kurultayı izleriz.’ 81 il 973 ilçede CHP’de, baba evimizde çayı demleyenlere, bacayı tüttürenlere, bayrağı sallayanlara kurultayımızdan selam olsun. Memleketim Manisa’ya ikinci memleketimdir deyince kafasındaki kaskete çıkarıp, koşup gelip başıma geçiren Ökkeş amcanın Osmaniye’nin, İsmet Paşa’nın Malatyası’na, Ecevit’in Zonguldak’ına, Genel Başkanımızın Tunceli’sine, Dersim’ine, Uşak’ına, Gümüşhanesi’ne, divan başkanımızın Trabzon’una, Karadeniz’ine selam olsun. Efelerin Ege’sine, soğuk ve mert İç Anadolu’ya, soğuk ama yüreği sıcak Doğu Anadolu’ya, sandığa yansıyan iradelerin kayyum atanan Van’a, Diyarbakır’a, Mardin’e, bölgeye, Güney Doğu’ya selam olsun.

Memleketimin dört bir yanında altı oklu bayrağı sallayanlara, yerin yüzlerce metre altında canı pahasına çalışanlara, İzmir’de Agrobay’da direnen kadın işçilere, İstanbul’da ve Ankara’da Sputnik önünde direnen gazetecilere, Silivri’de Bakırköy’de hepimizin yerine yatan Tayfun Kahmraman’a, Can Atalay’a, Tolga Şardan’a, Selçuk Kozağaçlı’ya, Osman Kavala’ya, Çiğdem Mater’e, Mine Özerden’e, Selçuk Mızraklı’ya, Selahattin Demirtaş’a selam olsun. İleri yaşlarına rağmen tek adamın bitmez kiniyle cezaevlerinde tutulan Fevzi Türkeri’ye, Çetin Doğan’a, Yıldırım Türker’e, Cevat Temelözkaynak’a, Erol Özkasnak’a utanarak selam olsun.

Atölyelerde, tersanelerde, fabrikalarda çalışan mavi, gri yakalılara; plazalarda emekleri sömürülen beyaz yakalılara, buraya 1,5 milyon üyemizi temsilen gelen şahdamarında Atatürk sevgisi atan, her biri sadece Atatürk’ün askerleri olan delegelerimize merhaba. Sizlerle aynı çatı altında olmak, aynı partide siyaset yapmak büyük onurdur. Hepinize merhaba.

Bugün buraya dalları ülkemizin her köşesini saran, yaprakları her bir insanımıza umut olan 100 yıllık ulu çınarın gölgesine geldik. Biz geçmişten gelen büyük bir emaneti taşımanın yanında gençlerin gelecek hayalini hedefimiz sayan, onların kaygılarının, korkularının yükünü sırtlarında taşıyanlarız. Bizler 1 Mart tezkeresinde ABD’de verdiği sözü tutmak için BOP Eş Başkanı’nın gelip de Meclis’e dayattığı 1 Mart tarihinde görülen tezkerede, eğer o olmasaydı 1 milyon Amerikan postalının memleketimize basacağı tarihte buna engel olan Deniz Baykal’ın partisiyiz. Biz, milliyetçiliği sokak duvarlarına değil Ege’nin, Akdeniz’in derin sularına, Afyon’un haşhaş tarlalarına, Kıbrıs’ın Beş Parmak dağlarına yazan Karaoğlan Bülent Ecevit’in partisiyiz. Biz ülkemizi çok partili rejimle tanıştıran, kaybettiği ilk seçimden sonra benim en büyük zaferimdir diyebilen, ne ezen ne ezilen, Garp Cephesi komutanı, Lozan kahramanı İsmet Paşa’nı partisiyiz. Ve biz Türkiye Cumhuriyet ve CHP iki büyük eserimden biridir diyen, vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz.

"CHP kurultayları sadece kendi partimiz için değil ülke siyasetini de şekillendirmiştir"

38. Kurultay’ımızdayız. Ne yapmaya geldik? CHP’liler için kurultay nedir? Partilerin iki yılda bir toplanıp Siyasi Partiler Kanunu’nun 14’üncü maddesini yerine getirdikleri bir yasal zorunluluk mudur? Delegelerin toplanıp, mevcut liderlerinin devamını tasdik ettikleri, onları belirlediği listeleri onayladıkları bir birliktelik midir? Başka partiler için böyle olabilir ancak CHP için hiçbir zaman böyle olmadı, olmayacaktır. Atatürk, ilk kurultay olarak toplanan 1927 kongremizin açılış konuşmasında şöyle der; ‘Bu CHP’nin ikinci kurultayıdır.’ Atatürk bunu söylediğinde hazirun durur bakar, paşa der ki; ‘İlkini Sivas’ta yapmadık mı? CHP’nin ilk kurultayı 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi’dir.’ İşte bu ifade bizim kurultayımızın diğer tüm partilerin kurultaylarından farklılaştırır. Bizim kurultaylarımızın en önemli özelliği liderden, yöneticiden talimat almaz ancak onlara görev verir. CHP kurultayları sadece kendi partimiz için değil ülke siyasetini de şekillendirmiştir.

Biz bugün sadece partimizin yönetim kadrosunu belirlemeye, partimize bir genel başkan seçmeye gelmedik. Yeni bir hikayeye başlamak, Türkiye siyasetini yeniden şekillendirmek için hep birlikte buradayız. Özellikle tarihimizdeki iki büyük kurultay memleketimizin önüne önemli hedefler koydu ve ardından da partimizi iktidar yaptı. Gazi Mustafa Kemal’in liderliğindeki Sivas Kongresi bize mandayı, himayeyi reddetme, kurtuluşu örgütleme, bağımsızlığı ilan etme görevi vermişti. Sivas Kongresi yoksul, çaresiz bir halktan kurtuluş savaşçıları yaratmanın ilk adımıdır. Bugün Türkiye’nin ikinci yüzyılının ilk kurultayını yapıyoruz. Burada bize ve kendinize yeni bir görev vereceksiniz. Bu görev Türkiye’nin ikinci yüzyılında CHP’yi yeniden iktidar yapma görevidir.

1972 kurultayımız ise önümüze yeni bir vizyon koyan, hayatın, siyasetin akışını değiştiren diğer kurultayımızdı. Kurultay Bülent Ecevit’i Genel Başkan seçmiş, ona partimizi sosyal demokrat bir çizgiye taşıma, işçi sendikalarıyla, ezilenlerle, hak arayanlarla buluşma, buluşturma, sosyal demokrasiyi iktidar yapma görevi vermiştir. Bu kurultaydan çıkan sonuç bizi iktidara taşımıştır. 1972 kurultayı dünyada esen sol rüzgarları gören, anlayan, Türkiye’nin ihtiyaçlarını doğru tespit eden, siyasi kümelenmeleri doğru okuyan, doğru hedef koyan bir kurultaydır. 1972 kurultayının bu öngörüsünden alınacak önemli derslerimiz var. Özellikle çok sevilen, hayranlık duyulan, Atatürk’ün silah arkadaşı Garp Cephesi kumandanı İsmet İnönü ile zamanı gelmiş, vefalı vedasından alacağı büyük bir ilham var. Parti ve ülke söz konusu olunduğunda İsmet İnönü’nün dahi karşısında duran bir iradeyi gösterebilen cesaretten öğrenecek çok şeyimiz var.

"Bugün karşımda sosyal demokrasiyi iktidar yapan 1972 kongresinin inancını görüyorum"

Partimiz 1979’dan bu yana 44 yıldır ağız tadıyla iktidar olamadı. Kurultaylarımız 44 yıl bizlere görev veriyor. İyi niyetli çabalara rağmen 44 yıldır bunu başarmayı hep birlikte beceremedik. Bugün burada 38. Kurultayımızdayız ama aslında ikinci yüzyılın ilk kurultayındayız. Ben sizi sadece bir genel başkan, bir Parti Meclisi seçecek 38. Olağan Kurultay’ın olağan delegeleri olarak görmüyorum. Ben sizde kuruluş iradesinin, cumhuriyet devrimlerinin sahibi, Sivas Kongresi delegelerinin ruhunu görüyorum. Bugün karşımda sosyal demokrasiyi iktidar yapan 1972 kongresinin inancını görüyorum. Ben bugün tribünlere baktığımda, sahaya baktığımda sizlerin gözlerinizin içine baktığımda parti tarihini bile, her biri tertemiz, hiçbir bagajı olmayan, sosyal demokrasiyi benimsemiş delegeleri, pırıl pırıl partilileri, gençleri görüyorum.

44 yıldır delegelerimizin verdiği görevi yerine getiremediğimizden hem parti hem ülke ağır bedeller ödedi. CHP iktidar olamadıkça ardı ardına sağ partiler ülkeyi yönettiler. CHP’siz iktidarlar ülkeyi yoksullaştırdı. Yoksulluğu siyasallaştırdı. Kimlikler arası gerilimlerle ülkeyi kutuplaştırdı. Devletin temeli olan adaleti çürüttüler, eğitimi çökerttiler. Bunun sonucunda bizden daha geri kalmış ülkeler yanımızdan geçerek gittiler. Birer birer zenginleştiler, demokratikleştiler. Biz ise yoksullaştık ve otoriterleştik. Bugüne dek değişimi başaramadığımız, iktidar olamadığımız için kuruluşundan büyük rol oynadığımız cumhuriyetin ikinci yüzyılına, köklü kurumları zayıflamış bir devletle, işlevsizleşmiş bir Meclis’le, liyakatsiz bir bürokrasiyle, çürümüş bir adalet sistemiyle, demokratik dünyadan uzaklaşmış bir ülkeyle ve yarısı yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfusla giriyoruz.

"Hesabı ne Kemal bey ödüyor ne Özgür Özel..."

Kurucumuzun verdiği muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma hedefini yerine getiremedik. Onun işaret ettiği yönde ne var? Orada güçlü parlamentolar var, hukukun üstünlüğü var, mütevazi liderler zenginleşen bir halk var ve kişi başına düşen 45 bin dolar var. Oysa biz iktidar olmadığımız için iktidara gelenler rotayı Batı’dan Doğu’ya çevirdiler. Şangay İşbirliği Örgütü’ne girmeyi hedef bildiler. Peki o tarafta ne var? Tek adam rejiminden ibaret otoriterlikler, toplumu bölüp parçalayan ortak vatan duygusunu çürüten bir kutuplaşma, aklın, bilimin, liyakatın yerine lidere ve rejime sadakat, her türlü hak ihlali ve 4 bin 500 dolar milli gelir var. Kurucumuzun, Atatürk’ün gösterdiği yerde 45 bin dolar, bu tarafta 4 bin 500 dolarlık bir fakirlik var. Şimdi biz 44 yıllık yenilgilerin siyasi, ekonomik ve sosyal ağır maliyetlerini yaşıyoruz. CHP’nin seçim kaybının maliyeti deyince bazı arkadaşlarımız dar bir çerçeveden bakıp, ‘Seçime hep beraber girdik, birlikte kaybettik, hesabı niye sadece Kemal bey ödüyor’ diyor. Ben bu yaklaşıma itiraz ediyorum. Hesabı ne Kemal bey ödüyor ne Özgür Özel...Ne geçmiş yönetimler ne bugünkü yönetimler. Ancak hesabı dünyanın en güzel ülkesinde, bu ülkede yaşadığı halde dünyanın başka ülkelerinde yaşama hayali kuran gençlerimiz ödüyor. Hesabı kredi borcunu ödeyemeyen, siftahsız dükkan kapatan esnaf, sürekli yardım muhtaç kalan yoksullar bunu fakirleşerek, işsiz kalarak ödüyorlar. Barınamayan üniversite öğrencilerimiz ödüyor. Adaletten yoksun siyasi kararlarla cezaevine atılan siyasilerimiz ve gazetecilerimiz ödüyor.

Birileri de var ki bu hesabı canıyla ödüyor. Güvenli olmayan madenlerde hayatını kaybeden emekçilerimiz, tren kazalarında yitip giden evlatlarımız, depremlerde güvende olmayan konutlarda oturmaya mecbur bırakılan yurttaşlarımız, sel sularında can veren insanlarımız ve cinayetlere kurban giden, kadın cinayetlerine kurban giden kadınlar canlarıyla ödüyorlar CHP’nin iktidarda olmamasının bedelini. Cumhuriyet yas tutma rejimi değildir. Cumhuriyet yasları bahane edip milli bayramları yasaklama rejimi hiç değildir. Marifet yas tutulacak acıları bitirmek, yas tutan yaşlı gözlerin göz yaşını silmek, anaları da gençleri de babaları güldürmektir cumhuriyet.

Tüm bu sebeplerle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin ikinciliklerle yetinmesine itirazım var. Otoriter bir iktidarın merhametine terk edemeyeceğimiz bir memleketimiz var. Sokağın sesini duymazdan gelemeyecek yüreklerimiz var. Umutsuzluğa kayıtsız kalmayacak delegelerimiz var. Biz altı okumuzdan mahcup olmayacak, cesur davranacak, sokaktan ve meydandan korkmayacak, örgütü bir yük ya da bataklık olarak görmeyecek bir parti anlayışına hızla evrilmek durumundayız. Kaybedilen seçim sonrası hiçbir şey olmamış gibi davranılmasına, özeleştiri yapılmamasına hatta bu ağır yenilginin sorumluluğunun alınmamasına karşı çıkanlarız. Bir yoldayız. Bu yolculuk ‘Sana söz’ deyip boynunu bükük bıraktıklarımızdan helallik isteme yolculuğudur. Bu babasına kavuşturamadığımız Vera’nın yolculuğudur. Bu adalet getiremediğimiz Şenyaşar ailesinin yolculuğudur. Bu kapısının önünde göz yaşı döküp, ant içip hesap soramadığımız Somalı 301 madencinin adalet yolculuğudur.

Cumhuriyetimizin birikimi, kültürü tüm alanlarda olduğu gibi dış politikada da terk edildi. Uluslararası ilişkiler bir devlet politikası olmaktan çıktı, kişisel hesapların, egoların, pazarlıkların yürütüldüğü bir alan dönüştürüldü. Seçim olduğunda iç politika malzemesi yapılan kavgalar seçim sonrası Türkiye’nin ekonomik zorluklarına dönüştü. Bu şahsi kararlar ayrıca ülkemizi bir sığınmacı deposuna dönüştürecek olmadık bir didişmenin, lüzumsuz bir çekişmenin ve komşumuzun içişlerine karışan 4,5 milyon mülteciyi Türkiye’ye getirecek bir süreci tetikledi. Bugün de dış politikadaki durum son derece can yakıcıdır.

Bakın Orta Doğu yine ateş çemberi. Bir terör örgütü olan Hamas’ın bir gece yarısı sivillere attığı füzelerle yaptığı katliam bunu araçsallaştıran İsrail devletinin devlet terörüne dönüştü. Biz CHP olarak kimden gelirse gelsin terörün her şekline ve İsrail’in devlet terörüne asla ve asla seyirci kalamayız, meydan okuyoruz, kınıyoruz ve lanetliyoruz. Ancak CHP kısa bir süre önce yapılan seçimi kazanamamışken, ‘İktidarı bize devredin Filistin sorununu çözeceğiz’ dediğinde toplumda gayrı ciddi olarak algılanıyor. Oysa CHP’nin yurtta barış dünyada barış ilkesiyle dış politikada yapıcı, yön gösterici, katkı sağlayıcı ve eleştirilerinde ayağı yere basan bir yaklaşımı göstermesi gerekir.

"CHP Genel Başkanımızın açacağı telefonu Tayyip Erdoğan açtırmaktadır"

Dış politika iktidara bırakılmayacak kadar mühim ve önemli bir alandır. Biz sol ve sosyal demokrat bir partiyiz. İçim acıyor. Filistin-İsrail arasında olanlar var, alt yazıda Erdoğan Putin ile görüştü, Erdoğan Almanya ile görüştü, Erdoğan Lula ile görüştü...Lula, Brezilya’nın sol lideridir. Bugüne kadar Lula ile kurulmamış diplomatik bir temas böyle bir süreçte sayın CHP Genel Başkanımızın açacağı telefonu Tayyip Erdoğan açtırmaktadır. Almanya’da siyasi akrabamız Olaf Scholz Şansölyedir. Onun ilk teması kurması gereken biziz. Fransa’daki muhalefet sosyalist partiyle, Yunanistan’ın Syrza’sıyla, İngiliz İşçi Partisi ile diplomatik temasların yürütülmüyor olması, dış gezilerin sadece seçime kala üç tane ve tartışma yaratan bir sürece indirgenmesi CHP gibi köklü bir partinin siyaset yapış biçiminde kabul edilebilecek bir süreç değildir.

Biz CHP olarak tüm siyaset anlayışımızla değişmeliyiz. Evet değişmeliyiz. Halkın sesine kulak vererek değişmeliyiz. Partimizin kaderini değiştirmek için değişmeliyiz. Nasıl ki mücadelemiz cumhuriyetle mazlum halklar örnek olduysa dünyadaki tüm sosyal demokratlara örnek ve moral olmak için değişimi gerçekleştirmeliyiz. Biz sosyal demokrat bir partiyiz. Biz emeğin partiyiz. Partimiz iktidara benzeyen yöntemlerle ortak aklı reddeden kararlarla yönetilemez. Toplumun sesine kulak tıkayarak hatalarda ısrar ederek, değişime direnerek yönetilemez. Genel Başkanlığını, Atatürk’ün koltuğunu istediği bir kişiye devredebileceğine düşünmek kurultayın iradesini değersizleştirmek, buraya gelen delegeyi hiçe saymaktır.

"Adaylar için yapılan tanım kırıcıdır"

Elbette adı geçen adaylar için yapılan tanım kırıcıdır. ‘Sosyal demokrasiyi bilen, bagajı olmayan, parti tarihini bilen’ sınıflandırmasında adı geçen adaylar bu sınıfın dışındaysa sayın Genel Başkanın bütün yol arkadaşları bu sınıfın dışındaysa, ben bunu kabul etmiyorum, böyle bir sınıflandırmanın dışında kalacak kimse bu salonun içinde değildir.

Aldığım en çok tebrik, destek böyle zorlu bir süreçte, böyle gergin bir süreçte eleştirilerimizin kişiselleşmemesi ve tutturduğumuz dilin seviyesidir. Kimse bizden bugün bu seçimi kazanmak için pazartesi sabahı partinin sırtına yük olacak bir konuşma, partinin taşıyamayacağı bir yükün bu salonlarda konuşulmasını beklemesin. Son 4 yılda gitmediğim il kalmadı, partim için çalıştım, Genel Başkanım için çalıştım, Cumhurbaşkanı adayım için çalıştım, Özgür Özel olarak çalıştım, partinin bir neferi olarak çalıştım. Bundan sonra da çalışmaya ve saygıda kusur etmemeye önem vereceğiz.

“Şunu ifade etmek isterim ki elbette kırıldığımız üzüldüğümüz hususlar oluyor. Biz yaş olarak, mevki olarak bu sıkıntıları göğüslemek durumundayız. Ancak biraz önce sayın Genel Başkanımızın kullandığı bir ifade kapının önünde onlarca mikrofona, onlarca kameraya dönüştü. Diyorlar ki, 'Sayın Genel Başkan bir hançerden bahsetti, bu hançer konusu sizinle ilgili mi' vallahi hiç üstüme alınmadım, hiçbirimizin üstüne alınmadım. CHP'de hançer yok, hançerleyecek de kimse yok. Ama sayın Genel Başkanım, hani benim de şu kadarcık diyecek bir şey varsa en iyi siz biliriniz ki bizim ne partide ne partililerde hançer olmaz ama bizim partide kılıç da olmaz. Seçimlere iki gün kala sizin atadığınız önce Atatürk'e sonra da son Genel Başkanımız size olmadık laflar söyleyen kadını sizin bir arkadaşıma sorduğunuz kişi Hasan Cengiz çıktı, bu Hasan Cengiz geçtiğimiz günlerde, güya bütün danışmanlar gitmişti 80'i birden, sayın Genel Başkanımıza bir kılıç getirmiş, üstüne de şöyle paylaşmış, 'değişimciler için kılıçlar çekildi'... lafım sayın Genel Başkana olamaz ama CHP'de danışmanım diyen ama profil resminde Recep Tayyip Erdoğan olan, 'değişim' diyenlere kılıç çekecek olanlara alnını karışlarım...

Bu partinin ilk delegeleri Sivas Kongresi delegeleridir. Onlar tarihin akışını değiştirdiler, bu coğrafyayı şekillendirdiler; bu ülkeyi, devleti kurdular. Bugün birkaç saat sonra oy kullanacak olan sizleri kurultaydaki zarfı sandığa atana kadar tanıyan sonra değersiz gören bir yaklaşımı asla kabul etmiyorum. Biz partiyi daha iyi yöneteceğimizi iddia ediyoruz. Öyle ya, geçtiğimiz döneme bir bakalım; geçtiğimiz dönemde partide çok kritik bir süreç vardı. Yukarıda Rusya-Ukrayna savaşı, doğuda Azerbaycan-Ermenistan meselesi, aşağıda Mavi Vatan Kıbrıs-Libya münhasır ekonomik bölgeler anlaşması, Ege’de silahlandırılan adalar sorunu, CHP'de Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı yoktu. Covid krizinde sağlıktan sorumlu yoktu; covid sonrası beslenme krizi vardı, tarımdan sorumlu genel başkan yardımcımız yoktu. Tayyip Erdoğan tahıl koridoru ile dünyaya caka sattı ama bunu toplantıda bize anlatacak genel başkan yardımcımız yoktu. Dünyanın en büyük algı operasyonları ile yürüyen büyük bir yalanın sürdürüldüğü bu seçimler boyunca bizim medya ve iletişimden sorumlu genel başkanımız yoktu. Bütün gençler Teknofest ile ilgilenirken bizim teknoloji-ARGE konusunda ve özellikle İHA'lar SİHA'lar ile ilgili savunma sanayi konusunda bir uzmanımız yoktu.

Şimdi biz bu ülkeyi, bu partiyi daha iyi yöneteceğimizi söylerken yarınki Parti Meclisi listelerinde ne göreceksiniz? Dün yalan bir tweet dolaşıyordu, o tweet ile hiçbir ilgimiz yok. Bizim Parti Meclisi listelerimizde yarın baktığınızda bilim yönetim kültür platformunda, boş neresi varsa Türkiye çapında bir dış politikacı Türkiye çapında bir makro-ekonomist, Türkiye'nin en önemli üniversitenin başındaki bir maliyeci, bir teknoloji şirketinin 180 ülkeye ihracat yapan ARGE’sinin başındaki birisi, savunma sanayi stratejilerinde uzman ve dünyanın dört bir tarafında görev yapmış stratejist bir emekli, tümamiral ve hangi alan boşsa o alana yönelik bilim insanlarından, öyle geçmişinde CHP'ye Atatürk'e, Sol'a dil uzatmışlar değil, bu partinin evlatlarını göreceksiniz.

Seçilecek Genel Başkanı sınırlayabilen, denetleyebilen, yönlendirebilen, açık, şeffaf, katılımcı karar kanalları ile partimizi yöneteceğiz. Seçmenin ve üyenin gündemini delegelere, delegelerin eğilimini Parti Meclisi’ne, Parti Meclisi’nin kararlarını MYK'ya taşıyan yeni bir katılım mekanizmasından bahsedeceğim. Halka kendimizi dayatarak, halka rağmen değil; üyenin, delegenin, halktan temasından aldıklarını, genel merkeze taşıdığı bir katılımcılıktan bahsediyorum. Bu delegeler, sadece iki gün görevlerini yapıp gidemezler. Hatta delegeleri seçimli, kurultaylarda delegelerin bilgisinden, donanımlarından, yönlendirmesinden yararlanamıyoruz. Her biri bizim kadar aydın, çalışkan, bilgili, kendi bölgesini hepimizden iyi bilen delegeleri mutlaka ve mutlaka karar alma süreçlerine katkı yapması son derece önemlidir. Biz altı ayda bir, bu delegeyi Ankara'ya getirip onlarla üç dört gün ülkenin temel meselelerini konuşacağımız, politikaları tartışacağımız gerekirse gruplara ayrılacağımız, sonra mutabakata varacağımız bu ülkeyi, bu partiyi yönetir diyeceğimiz bir katılımcılığının sözünü ve müjdesini veriyorum.

CHP'nin dijitalleşen çağın getirdiği yeni sorunlara eğildiği, emekçinin yanında olduğu yeni projeleri sizlerle birlikte uzun uzun konuşacağız. Ancak, vermek istediğim bir diğer müjde ve haber dijital demokratik katılıma dairdir. Dijital demokratik katılım, cep telefonlarınız üzerinden kullandığınız bir uygulama ile önce politikalar nasıl gidiyor, saha nasıl, partinin durumu nasıl, açılım yaptıysak sahadaki durum nedir, hepsini üyelerimizden haftalık anketlerle işin nabzını alacağız. Delegelerimizin özel kayıtlı hesaplarına her ay Parti Meclisi’nin gündemi gelecek. Parti Meclisi’nde alınacak standart kararlar dışındaki, kritik siyasi kararlarda görüşünüzü oylayacaksınız. Parti Meclisi’nin yaptığı toplantı, genel sekreterin sunumu ile açılırken, genel sekreter 1200 seçilmiş delegemize gündemin üçüncü maddesini gönderdik, yüzde 68'i böyle dedi, yüzde 25'i bunu dedi, şu kadarı yanıtlamadı. Şu kadarı yanıtlamadı. Cevabın illere, bölgelere ya da cinsiyete göre dağılımı budur deyip, seçtiğiniz Parti Meclisi üyesi alacağı kararı, sizin ne düşündüğünüzü bilerek karar verecek. Üyenin delegeye, delegenin PM'ye, PM'nin MYK'ya anlık katkı ve denetim yağacağı dijital demokratik katılımın sözünü veriyorum.

"Biz, çok olacağız bugünün sonunda ve kaderini değiştireceğiz bu ülkenin"

1972 kongresinin delegeleri, Türkiye'ye neyi kazandıracaklarını biliyorlardı. O dönem CHP emeği, emeğin örgütlenmesini, örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasını, onlardan güç almayı ve vermeyi, fabrika ve tarlada çalışanlar için, madende çalışanlar için umut olmayı istiyordu. Başardılar... Halkçı Ecevit oldu, Karaoğlan oldu, emek dostu oldu... Hatta madencilerin can kardeşi oldu. Yerin derinliklerinden geldiler, ellerinde susmak bilemeyen bir yeraltı güneşi ile. Ne kadar diplere bastırılsa o kadar boğulmak bilmez yankısı ile yüreklerinin ağır ağır geldiler. Sonra her gün geldiler. Kadınları, çocukları ve alkışları işe. Yoğurt mayalar gibi geldiler, pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi, su gibi, ateş gibi... Her gün yeni ağızlar eklendi ağızlarına yeni yollar ile tanıştı ayakları, yeni kabuklar çatladı, yeni kulaklar işitmeye başladı söylediklerini, bir kent oldular sonunda ve adını değiştirdiler ülkenin. Biz, çok olacağız bugünün sonunda ve kaderini değiştireceğiz bu ülkenin.

Ecevit ve arkadaşlarının yaptığı aslında zor bir şey değildi. Çok önemli bir şeyi, çok doğru tespitlerle, büyük bir özgüven ile yaptılar. Dünyayı gördüler, esen son rüzgarların ne manaya geldiği gördüler. Türkiye'deki siyasi kümelenmeyi doğru tespit ettiler ve dediler ki; CHP, Türkiye'ye gereklidir. Onlara 'komünistsin' diyenlere meşgul olmadılar. 'Gayrimilli' diye suçlayanlara laf yetiştirmeye uğraşmadılar ama şunu yaptılar; o dikine kesen kimlik siyaseti yerine enine kesen bir siyaset yaptılar. Şimdi, bu kongrede boyu Tayyip Erdoğan'a daha yakın, onun gibi sert konuşabilecek, ona laf yetiştirecek bir lider seçmenizi önermiyorum. Buna ihtiyaç yok, ben size Tayyip Erdoğan'ın karşısına dikilecek değil, onu arkada bırakacak bir lider seçmenizi öneriyorum. O, kesiyor bölüyor; bize öbür tarafı ittiriyor. O; sağcı-solcu der, Türk-Kürt der, Alevi -Sünni der, Milli-Gayrimilli der, büyük tarafı alır; küçük tarafı 50 artı 1 yapmak için ittifaklara seni zorlar. Çünkü sen başının üstündeki cam tavana inandıysan Tayyip Erdoğan seçimi kazanır ama sen, AKP'linin de MHP'linin de CHP'linin de İYİ Partilinin de HDP'linin de yoksuluna, işsizine, çalışanına, güvencesine, kimsesizine dokunabilirsen Tayyip Erdoğan'ın dokunmadığı, onu ittirdiği tarafta senin değdiğin yerde halk var, halkın iktidarı var.

Ben mitinglere karşıyım. Miting yapmak karşı tarafı konsolide eder. Bu mitingin ne için yapıldığı, ne amaçla yapıldığı, nerede yapıldığı ve derdin nasıl anlatıldığı önemli. Memlekette her akşam, zam furyası esecek, memlekette bir yılda yüzde 200'er zam gelecek, her şey ateş pahası olacak. Sen çıkacaksın zamlara, hayat pahalılığına karşı 2 milyon kişi miting yapacaksın bakalım AKP'li MHP'li ev hanımı, onun arkasında konsolide oluyor, senin arkanda mı konsolide oluyor? Sen mazot zamlarına karşı çık bakalım yollara, yap bakalım mitinge. MHP'li taksici, AKP'li çiftçi Tayyip'in arkasına mı geçiyor, senin mi arkana geçiyor? Sokaktan korkmayan, meydandan korkmayan, toplumun tepkilerinin örgütlenmesine katkı sağlayan barışçıl yollar ile yapılacak her protestonun teminatı olan bir CHP'nin önünde yürüyecek bir genel başkanın sözünü veriyorum.

Ecevit bunları yaptı, 2023'te ne anlatacaksınız? Elbette şunu anlatacağız; bir, tersane işçisinin, maden işçisinin, kol işçinin, sanayi işçisinin, tarladaki işçinin hakkını savunacağız. Ancak, bütün Türkiye bütün dünya 4.0 konuşuyor, hatta endüstri 5.0 konuşuyor. Türkiye'de bütün partiler konuşur ama emek 5.0'ı konuşmak CHP'ye düşmezse kime düşecek? Bunu şöyle anlatmak isterim, endüstri 4.0'la, ışıksız fabrikalar gelecek, robotlar çalışacak, kar artacak. Patron payı alacak... Peki işsiz kalan işçiler ne olacak? Emeğin payı ne olacak? Emek 4.0'da her işsiz kalan işçinin istihdam edilmesi için CHP, emek 4.0 dahilinde haftada 3 gün hafta tatilini, dünyadaki siyasi akrabaları ile birlikte günde 5 buçuk saat çalışmayı, 3 vardiya yerine 4-5 vardiyayı, işsiz kalan işçilerin buralarda istihdamı, artan karlılıktan emeğin payını talep etmek bizim işimizdir. Ayrıca yapay zeka geldiğinde yüzde 20 ile yüzde 80 işsizlik artacak belli alanlarda. Oralara müdahale edecek ve oralarda emeğin hakkını savunacak olan CHP'dir.

Bütün örgütümüzü gezdiğimizde gördüğümüz, çok konuştuğumuz husus var. O hususlardan en önemlisi, madden ve manen yalnız bırakılmış olmadı. 2014 yılının alınan tüzük kararı gereğince partinin aldığı hazine yardımının yüzde 40'ının örgütlere yollanması gerekiyor. Bu para yollanıyor mu? Yollanıyor ama 2014 yılından beri aynı para yollanıyor. 2014'ten beri örgüte yollanması gereken paraya kaynak, hazine yardımı 9 buçuk kat artmış olmasına rağmen aynı TL yollanıyor. O dönem dolar 3 lira 70 kuruşmuş, bugün 30 lira olmuş ama çayı demlemek için alınan tüp 16 kat artmış, aynı para geliyor. O yüzden benim genel başkanlığımda önümüzdeki hafta, MYK'da alınacak karar, fiyatın güncellenmesidir. Gelen paranın yüzde 40'ı, tam 9 katı örgütlere yollanacak. Söz veriyoruz.

Ben bugüne kadar 81 ilde, sayısız ilçeye gittim. Burada bu alanda tam 367 ilçe başkanı var. Tahminime göre, 320'sinin ilçesine gittim. İçlerinden bir kişi, çıkıp da şunu söyleyemez, 'Özgür Özel, ilçeme geldi, ilime geldi ama ilçeye uğramadan buradan ayrıldı' diyoruz ya baba evidir diye... Ben sizin ilinize geldiğimde, çalışmaya başlamadan önce hepinizin adına ilçe başkanının, il başkanının bir bardak çayını içecek, çalışma bittikten sonra yorgunluk kahvesini içecek, bunu yapmadan ilçeyi terk etmeyecek ya da sabah çayınızı içmeden kanaat önderlerine gitmeyecek bir genel başkan vaat ediyorum.

Tüzük değişikliği hepimizin beklentisiydi. Aslında biz, Zeynel Emre'nin yaz boyunca açıklamalarını okuduk. Ne diyordu? 'Genel başkanımız, öyle bir tüzük değişikliği getirecek ki Türkiye'de gündem olacak', ne zaman yapacaktık bunu? Dün yapacaktık. Neden yapmadık? Farklı siyasi endişelerden yapmadık. Şimdi, üç hafta sonrası söyleniyor... Eğer, genel başkan siz takdir ederseniz, genel başkan olursam üç hafta sonra buradasınız, tüzüğü değiştiriyoruz. Söz veriyorum.

Başta genel başkanımın müjdelediği her şey, sizlere gönderdiğim 'Değişimin Yüzyılı, Yüzyılın Değişim' diye özetlediğimiz tutum belgesinin 51, 52, 53'üncü sayfalarında var. Burada ne öneriyorsak tüzüğe yazacağız. Ama yetmez. Tüzük, alelacele olmaz. Ben Zeynel'in sözünü yerde bırakmamak için önce bunu yapacağım ama esas tüzüğü yerel seçimlerden sonra düşünerek, dünyadaki iyi örneklere bakarak, Türkiye'ye uyarlayarak ve bir daha aşındırılmayacak, yıpratılmayacak bir hale getirerek yapacağım. Ben 2015 yılında Manisa'da yapılan önseçimde tüm zamanların Türkiye rekorunu kırarak yüzde 86 oyla önseçimden birinci çıkmış ondan sonra var olmuş bir evladınızım. 2011'de Türk Eczacıları Birliği genel sekreteriyken, 2009 Manisa Yerel Seçimi'nde örgütün takdir ettiği Özgür ile 2007-2011 arası Ethem Sancak'ın zincir eczanelerine mani olan, Cüneyt Zapsu’nun market eczanelerine engel olan, Türkiye'deki 24 bin eczacıyı ayağa kaldıran o Özgür'ün aynı Özgür olduğu görülünce sayın genel başkanımızın daveti ile partiye geldim. Dört yıl Cezaevi Komisyonu, Soma Komisyonu mücadele ettim. 2014'te Manisa Büyükşehir adayı oldum, tam bir mutabakatla en az isteyen bendim. Ama o tarihlerde hatırlayacak başkanlarım; Vahap başkanım Mersin'de, Adana'da ve Manisa'da MHP'ye diğer yerlerde CHP'ye kampanyasıyla o 3 şehir MHP'ye gitti.

Biraz önce televizyonda izledim. Bülent Kuşoğlu abim burada, 2015 seçimleri gelince şöyle bir şey oldu Genel Başkanı'mız ekrana yansıttı: Manisa'da, Trabzon'da, Bartın'da ön seçim. Bülent Bey usul yönünden söz aldı. Dedi ki, '7 adaya gösterdik', o zaman Edirne, Kırklareli, Odunpazarı, bir yer daha. 'dördü seçildi üçü seçilemedi. Trabzon'a, Manisa'ya, Mardin'e, Bartın'a birinci sıra kontenjan koyalım.' PM'de alkış koptu, teşekkür edenler oldu. 'Sayın Genel Başkanı'm mutabakat varsa değiştirin' dedi, söz istedim. Dedim ki, 'Sayın Genel Başkanı'm, siz beni 2011'de kontenjana koydunuz. Ben 2011'de geldim, kimsenin siyaseten tanımadığı birisiyken, var oldum. Şimdi benim yerim gitmek, örgüte teslim olmaktır. Siz bu hakkı şu anda partide olmayan başka gençlere kullanın.' Hatta o gün dedim ki, 'Yanınızdaki yönetici arkadaşlar kendi illerinden ön seçime girsinler. Boşalan yerlere gençleri koyalım.' Gittim, Manisa'da örgütüme teslim oldum. 13 bin oyun 11 bin 650'sini alarak ön seçimde şampiyon oldum.

Şimdi hepinize ekranlar önünde namus ve şeref sözü: Bundan sonra karar, güç, yetki örgütündür. Ön seçimin teminatı olan bir genel başkan olacağım, söz veriyorum. Ayrıca, bu ön seçimin çok düşmanı var. Rastgele bir örnek vereyim; Balıkesir, Gaziantep, Kocaeli, Hatay diyorlar ki, 'Balıkesir'de ön seçim iyi sonuç vermez.' Neden? 'Üyeler körfezde; Edremit'i, Ayvalık'ı. Ön seçimde körfezdekiler hep birbirine verir. Körfez öne çıkar. Biz Marmara'ya gidince, 'Hadi oyu körfezden alın' diyorlar. Oysa AKP ve MHP, bir körfez, bir merkez, bir Marmara. Öyle yerleştiriyor. Olmaz.' Öbür tarafta, 'Ön seçim olursa, Hatay'da ilçe dağılımı olmazsa sıkıntı olur.' Öbüründe başka bir mazeret. Dünya böyle değil ki arkadaşlar. Oturacağız, getireceğiz, fikrinizi alacağız, doğrusunu yapacağız. Nasıl yapıyor biliyor musunuz? Şöyle yapacağız ön seçimi: Pusulanın altında yazıyor. 1 oyu merkeze, 1 oyu körfeze, 1 oyu dağa kullanacaksın. Kullanacağın her 3 oydan birini kadına kullanacaksın. Hangi bölgede seçime katılım oranı yüksekse o bölgeyi de başa taşıyacaksın. Mesela Kocaeli'nde diyor ki Tahsin Tarhan, 'Kocaeli, Almanya'da Bavyera. Burası sanayi bölgesi, buradan bana bir sendikacı lazım. Attığın ilk 5 oydan birini sendikacıya atacaksın.' İddia ediyorum, en kötü ön seçim, en iyi merkez yoklamasından iyidir. Ön seçimin mahsur görülen yerlerini kaldırmayı, bir daha ön seçim için yapmama bahanesini bundan sonrakilerin elinden almayı en doğru yol olarak biliyorum.

"Danışmanlara verilen ofisleri il ve ilçe başkanlarıma vereceğim"

Çok tartışmalı bir grubumuz var, çok üzülüyorum. Hepsi kardeşim, büyüğüm. İlk seçildiler, geldiler, dendi ki 'Bunu 8'li masa yaptı.' Biraz önce de Genel Başkanı'mız dedi ki, 'İlk olarak onları gönderdim.' Herkes gruptan şikayet ediyordu, Sayın Genel Başkanı'mız da ediyordu. Son dönem imzalar olunca grup kıymete bindi. Bu sefer dendi ki, 'Gruptan 95 imza alındı.' Biraz önce çıktı gruptan kaç alınmış, başka yerden kaç alınmış ama esas mevzu şu merkez yoklamasıyla yapıldığı halde grupta bir tane sendikacı, veteriner yok. Biz hem meslek dağılımını, hem bölge dağılımını, hem örgütün iradesini ön plana alan bir ön seçimi mutlaka yapacağız. Öyle bir tüzük yapacağız ki hem merkez yoklamasının avantajını taşıyacak hem de karar delegede, üyede olacak. Hani biraz önce kılıçcı bir danışmandan bahsettim. Onun yan odasında başkası, öbür tarafta başkası. Ben gelince ne yapacaklar? Gidecekler. Bir kat boşalıyor ya, sağcı danışmanların katı. O katta 12 oda var, 12 odada 12 sekreter olacak. İl Başkanı, İlçe Başkanı Ankara'ya gelince 12 ofis, örgütün ofisleri olacak. Genel Başkan Yardımcısı'nı beklerken yorulup da duvarın dışına çökmek yok. Odanızda bilgisayarınız, çayınız, kahveniz, faksınız, telefonunuz. Sekreteriniz diyecek ki, 'Sayın Başkanı'm Genel Başkan Yardımcı'mız müsaitmiş, ben size eşlik edeyim.' Bundan sonra sağcı danışmanlara verilen odaları ilçe başkanlarım, il başkanlarım ofis olarak kullanacak.

Siz gelmeden önce dedim ki, 'Lütfen gelmeden önce sokağa gidin, sorun. Sokak ne diyor, ona göre gelin, karar verin.' Sevdiklerinize danıştınız, aklına güvendiklerinize, vicdanına güvendiklerinize danıştınız. Berberinize, fırıncınıza, bakkalınıza danıştınız. Sokak, CHP'nin iktidarını istiyor. Sokak, değişim istiyor. Sokak, CHP'de bir büyük devrim istiyor. CHP; iyi, dürüst insanların, haramdan ve yalandan uzak duranların, insanı sevenlerin siyaset yoludur ve unutmayın yol cümleden uludur. Hiçbirimiz kibrimizle, egomuzla, hırsımızla kendimizi yoldan ulu görmeye haklı değiliz. Yolu açık tutmak, gençlere yolu açmak yolu hizmettir. Yol cümleden, cümlemizden uludur. Bir vefa tartışmasıdır gidiyor. Bu vefayı çok konuşan bazı arkadaşlarımın gözünün içine bakarak konuşmak isterim. Vefa, Genel Başkanı'mız 13. katta otururken, Genel Başkanı'mız PM listesi yaparken, vefa Genel Başkanı'mız belediyelerde karar verecekken gösterilmez. Eğer vefa olacaksa, Genel Başkanı'mız görevi bıraktıktan sonra gösterilir. 'Ben vefalıyım' diye konuşanlara şunu söyleyeyim. Bir insan vefalı mıdır, değil midir? Özgür Özel'in 86 yaşındaki ilkokul öğretmeni Gülseren Asyamanlar, ona yatılı okulda ilk Almanca kelimeyi öğreten öğretmeni Asuman hoca hayatta, ilk eczacı odasına onu alan, onun önün açan Nükhet abla şu anda yatakta, gözü televizyonda, hayatta. Türk Eczacıları Birliği'nin geçmiş yöneticileriyle ilişkisi nasıl diye bakarsanız. Arman Üney, protokolde, hayatta ve keşke hayatta olsaydı önceki Genel Sekreter, önceki Grup Başkanvekili Ali Topuz'a sorabilseydik. Dün akşam Başkent Hastanesi'nde olup, biraz önce taburcu olup hepinize sağlık haberini selamlarıyla yollayan Kemal Anadol'a sorun Özgür Özel'in vefasını.

Sayın Genel Başkanı'm size hiç saygısızlık yapmadım, yapmam. Videoda Adalet Yürüyüşü var. Siz dediniz ki, 'Birileri vardı, değişmesi gerekiyordu, değişmiyorlardı, değiştirdim.' Adalet Yürüyüşü'nde Özgür Özel vardı, anons yapıyordu. Veli Ağbaba vardı, kortej açıyordu. Bülent Tezcan vardı, fikrini vermişti. Tekin Bingöl ve bütün arkadaşlar oradaydı. Çubuk'ta Murat Emir yanı başınızdaydı. Şavşat'ta Seyit Torun sizinle birlikteydi. Yani nerede olmamız gerekiyorsa oradaydık ama sırtımıza da bu yükü vurmayın. 39 milletvekili verilirken biz yoktuk, Oğuz Kaan Salıcı vardı yine yanınızda. Gizli protokol yapılırken biz yoktuk, danışmanınız vardı yine yanınızda. Elbette hatamız, yanlışımız vardır ama çok dönemlilikler denilen 25 kişi. 17'si sizin yanınızda, 8'i bizim yanımızda. Bizim arkadaşlarımız, 'Değişim bizden başlayacak, hiçbir görev almayacağız.' Benim listelerimde PM'de bir tane geçmiş dönemde olan arkadaş olmayacak, gençler olacak, örgüt olacak. Bu mücadele, kendimizi değiştirerek var edeceğimiz bir Türkiye mücadelesidir. Unutmayın ki milletin sesini duymadan siyaset yapamayız. Biz ileri gitmezsek hiçbir yenilgi geride kalmayacak, yenilgilerin geride kalması için bizim ileriye gitmemiz gerekiyor. Değerli delegeler kullanacağınız oy, bundan sonra Türkiye'yi ikinci yüzyılda hangi genel başkanın, kadronun değil, hangi anlayışın yöneteceğine karar verecek." (ANKA)

Öne Çıkanlar