Özgür Özel: 2024'ün ilk seçimini kazanmamız Türkiye siyasetini çok güçlü bir şekilde dengeleyecek
Gözlerin çevrildiği 31 Mart yerel seçimlerine 1 haftadan az bir süre kalırken Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel son süreci BirGün'den Yaşar Aydın'a değerlendirdi.
Özel, "Önceki ittifak ortaklarımızın seçmenleri başka bir partiye oy verirlerse seçimleri AK Parti kazanıyor. CHP’ye oy verirlerse seçimleri Türkiye ittifakı kazanıyor ve kaybetmemiş oluyorlar. Saraya itiraz eden, MHP’nin tutumuna itiraz eden, Cumhur İttifakı’nın yaklaşımına itiraz edenler seçim kaybetmemiş olacak" ifadelerini kullandı.
Kampanya boyunca Türkiye ittifakından söz ettiniz. Seçime bir hafta kala başarılı oldu mu?
Bu sözü sadece bir kampanya olarak düşünmek yanlış olur. Teorik bir arka planı var. İktidar eliyle Türkiye o kadar kutuplaştırıldı ve kimlikleri üzerinden ayrıştırıldı ki ülkeyi yaşanmaz hale getirdiler.
Cumhur İttifakı bileşenlerinde kendilerini milli, geri kalan herkesi hain gören bir anlayış var. Bu zaman zaman solcuların, kimlik üzerinden Kürtlerin geçmiş zamanlarda Tayyip Erdoğan’ın ağzından mezhep üzerinden Alevilerin başına geldi, geliyor. Onlardan olmayan herkesin hain olduğu bir dönem yaşıyoruz. Kendilerine oy veren Kürt, makbul Kürt, vermeyen terörist. Kendilerini Mayıs ayında destekleyen Yeniden Refah baş tacı, ama şimdi ip cambazı, zübük, şantajcı. Herkes Erdoğan’ın varlığında hainliği tadıyor. Erbakan Hoca’nın gerçek oğlu da olsanız fark etmiyor.
MHP’nin kurduğu milliyetçi söylem dışlayıcılık konusunda iktidardan farklı değil. Buna yeni kurulan milliyetçi partiler de eşlik etti. Hepsi birden dışlayıcı bir milliyetçi dil kullanıyorlar.
Biz kapsayıcı, bu ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi eşit gören bir anlayışı egemen kılmaya çalışıyoruz. O yüzden sadece bir kampanya sloganı değil.
Sahada karşılığı oldu mu?
Seçim kampanyası boyunca inanılmaz bir karşılık gördük. Türkiye ittifakının kimseyi dışlamadığını, CHP’ye kaybettirme refleksiyle yola çıkmış, ittifaktan ayrılmış partilerin seçmenleriyle sandıkta ve sahada bir araya geldiğimizi görüyoruz.
Bu tabloyu yaratan etkenlerden birinin de bizim tarzımız olduğunu düşünüyorum. Erdoğan kendisinden ayrılan Hocanın oğlu da olsa çok ağır sözler söylerken biz “canları sağ olsun” diyoruz. Kavga etmiyoruz. Çünkü eski dosttan düşman olmayacağını biliyoruz. 2019’u birlikte kazananlar belediye başkanlarından da memnun olduğuna göre neden iktidara kazandıracak oy kullansınlar ki?
Şunu ifade etmem lazım. Önceki ittifak ortaklarımızın seçmenleri başka bir partiye oy verirlerse seçimleri AK Parti kazanıyor. CHP’ye oy verirlerse seçimleri Türkiye ittifakı kazanıyor ve kaybetmemiş oluyorlar. Bu durum değişmedi. Saraya itiraz eden, MHP’nin tutumuna itiraz eden, Cumhur İttifakı’nın yaklaşımına itiraz edenler seçim kaybetmemiş olacak. Kendi verdiği oyla, kendine niye seçim kaybettirsin?
Erdoğan ve partisi 10 ay önce seçim kazanmış görüntüsünde değil. Bu manzaraya baktığınızda “CHP Kurultay’dan daha az hasarlı çıksa durum farklı olurdu” diyor musunuz?
Adaylıkların belirlenmesi sürecinde çok objektif kriterler uygulamak istedik. Ama zaman çok dar olduğu için ve bir an önce adaylaşma sürecinin başlaması gerektiğinden bunu bütün topluma anlatıp tam bir mutabakat sağlayamadık. Partide aday yapamadığımız bazı arkadaşlar bunu başka şeylere bağladılar. Oysaki bizim birinci kriterimiz memnuniyet anketleriydi. Ve memnuniyet anketlerinden çıkan örneğin Mersin, Adana, Aydın gibi genel Kurultay’da tam karşımızda en sert şekilde yer almış belediye başkanları aday oldu. Çünkü memnuniyet anketleri çok iyiydi. Birçok yerde de Kurultay’da bizle birlikte olmalarına rağmen aday olamayanlar oldu. Zamanımız yeterli olsaydı ve bu objektif kriterleri herkese tam benimsetmiş, hatta belki bir bütün olarak imza altına alabilmiş olsaydık hepimiz çok daha iyi olurduk. Sizin de mitingimizi takip ettiğiniz Manisa’da merkez ilçenin birinde sekiz diğerinde yedi adayı ankete soktuk. Birinde iki aday sivrildi ve biz de ikisi arasında ön seçim yaptık. Diğer ilçede dört aday öne çıktı. Ama aralarında bir kadın olduğu için pozitif ayrımcılık yaptık ve adayımız oldu. Biraz zamanımız olsa zamana yayılmış, objektif ve herkes tarafından kabul edilmiş kriterlerle ilerlerdik ve çok daha iyi olurdu.
Bu kısım parti ile ilgili olan kısmı. Kampanya için geç kalındığını düşünüyor musunuz?
Kampanya süresinde gördüm ki dokunduğunuz her yerde bir sonraki ölçüm hem parti hem aday olarak çok daha iyi bir yere geliyor. Bu ölçüme dayanarak son hafta farkı kapattığımız yerlere ya da risk gördüğümüz yerlere giderek destek vereceğiz. Biz 35 gündür aktif kampanya yürütüyoruz. Nefes almadan günde üç dört mitingle kırk gündür bir kampanya yapıyoruz. Bunu 100 güne yaymayı çok isterdim. Öyle bir zamanım olsaydı elini kaldırmadığım aday bırakmazdım. Yürüttüğümüz kampanya bizim güçlü yanımız oldu. Müziğiyle, sloganıyla, o bizim oynadığımız filmleriyle bütün halinde kazanan bir kampanyaydı. Ama görüyoruz ki “işimiz gücümüz Türkiye” kampanyası tuttu.
Anlattığımız belediyecilik anlayışı, öğrenciye, gence, kadına dokunan çözümlerimiz her yerde inanılmaz işlediğini görüyoruz. Bu kampanyayı daha uzun süre yapabilseydik çok daha iyi sonuçlar alacaktık. Böyle bir dezavantajı oldu o işin. Yani yüz gün kampanya zamanımız yetseydi alacağımız oyu toplamda üç puan daha arttırabilirdik.
Türkiye 10 ay önce çok önemli bir seçimi geride bıraktı. Şimdi de yerel seçimler var. Yerel seçim ülke için ne ifade ediyor, neleri değiştirecek?
Yerel seçimin bence Türkiye’de iki anlamı var. Türkiye’de önemli sayıda belediye muhalefete geçti. Ve bir belediyecilik anlayışı ortaya kondu. Bizim ‘halkçı belediyecilik’ dediğimiz hizmet belediyeciliği, israf yerine hizmeti ön plana çıkaran, belediye başkanlarının ihalelerle yandaşları zengin etmek yerine öz kaynaklarıyla önemli yatırımlara imza atan bir anlayışı ortaya koydu. Kreş yapan, yurt yapan dayanışmayı merkeze olan bir anlayış. Pandemide bu anlayış çok ön plana çıktı. Derinleşen ve süren ekonomik krizde de önemli oldu. CHP’nin seçimi kazandığı yerlerde yarattığı pozitif reaksiyonla belediyecilik anlayışımız çok önemli bir yere geldi. Bu seçim iyi belediyeciliğin ödüllendirileceği, bizde olmayan yerlerde de talep edileceği seçim oldu.
31 Mart seçiminin diğer önemli yanı 2019’da oluşan ittifakın olmadığı, HDP’nin geçen seçimlerde olduğu gibi AKP karşısında konumlanmadığı üstelik kısa süre önce önemli bir seçim kazanmış iktidarın varlığını koruyor olmasıdır.
Cumhuriyetin yüzüncü yılında, cumhuriyeti kuran partinin adayı küçük bir farkla seçimi kaybetti. Bu durum büyük bir hayal kırıklığı, umutsuzluk yarattı. Şimdi cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk seçimine giriyoruz. Bu seçim geneldeki gücün yerelden dengelenmesi için çok kıymetli olacak. 2024’ün ilk seçimini CHP’nin kazanması 2028’e giderken Türkiye siyasetini çok başka yerden ve çok güçlü bir şekilde dengeleyecek. O yüzden bu seçimler sadece bir yerel seçim değil.
Öncelikle emeklinin, işçinin, memurun, çiftçinin, gençlerin memnuniyetsizliklerini, iktidar partisine tepkilerini gösterebilecekleri bir seçim olduğunu da söylemeliyiz. Güçlendirecekleri muhalefet önümüzdeki süreçte iktidar alternatifi olabilmesinin kapısını aralayacaktır.
Seçimin sonuçları kadar, sonrası önemli. Biz CHP olarak sadece 31 Mart’ta değil, aynı zamanda 1 Nisan’a talibiz. Partideki değişimi ve dönüşümü partinin siyaset yapış biçimine aksettirmeyi özellikle ve özellikle emekten yana, yoksuldan yana, çiftçiden yana örgütlenme hakkından yana ve Türkiye’de gasp edilen anayasa hakları geri almaktan yana siyasetimizin derinleştirilmesi içinde önemli. Düşünün ki bugün Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonları Meclis’in kapısında üç kişi açıklama yapsa yaka paça gözaltına alınıyor. Başbakana yazar kasanın atıldığı dönemden Cumhurbaşkanı’na kağıt mendil gösterilemediği bir ülkeye geldik. Cumhurbaşkanına ayakkabı kutusu gösteren ev hanımlarının tutuklandığı bir yere geldik. Cumhur İttifakı, cumhuriyetin yüzüncü yılında devletin bütün imkanlarını kullanarak ve yasa dışı yöntemler kullanarak iktidarını cumhuriyetin ikinci yüzyılına taşıdı. İkinci yüzyılın ilk seçiminde iktidar yenilgiyi tatmalı..
CHP ve Özgür Özel başarı çıtasını nereye koyuyor?
Üç dört ay önce fotoğrafa baktığında gördüğünüz şey muhalefet blokunun dağılmış olduğu DEM’in kendi adayları ile seçime girdiği ve iktidarın kendini tahkim ettiği olacaktır. Dolayısıyla neredeyse seçim başlamadan bitmiş havası vardı. CHP’nin kendi belediyelerini muhafaza etmesi bile imkansız görünüyordu. Ama şimdi tüm Türkiye olarak başka bir şey konuşuyoruz. Hiçbir başkan tabii ki elde olan hiçbir belediyeyi kaybetmeyi istemez. Ama seçimlerden elimizdeki büyükşehir belediye sayısını koruyan veya en azından onun hemen üstüne çıkan bir sonucu başarı olarak görürüm. CHP’nin tek başına bunu sağlayabilmesi çok kıymetli. Diğer hedefimiz toplam belediye sayısını artırmak. Bunu da başaracağımızı görüyorum.
Son genel seçimlerde ittifak olarak girdiğimiz seçimde oy oranımız yüzde 25 oldu. Bu oy oranını tek başına korumak ve üzerine koymak başarıdır. Yüzde 30’a yaklaşan ve aşan bir oy oranı beni çok mutlu edecektir.
Yapılan her kamuoyu araştırması bir öncekinden daha iyi çıkıyor. Sürekli yukarıya doğru çıkan bir eğri var. Pazar günü durumu göreceğiz. Doğrusal bir çıkışta mıyız yoksa gücümüzü katlayarak mı artıracağız göreceğiz.