Kılıçdaroğlu: Yavaş ve İmamoğlu CHP'li belediye başkanlarıdır, ortası olmaz; Afganlar Konya'da özel kamplarda eğitiliyor
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bir grup gazeteci ile bir araya gelerek gündeme dair soruları yanıtladı. Seçimlerden sonra 6'lı masa ittifakında başlayan tartışmalara ve 31 Mart 2024'te yapılacak genel seçimlerde ittifak yapılıp, yapılmayacağına dair konuşan Kılıçdaroğlu "Medya biz kanlı bıçaklıymışız, oturduk birbirimizi boğazlayacağız gibi veriyor. Aslında öyle bir şey yok. Yani biz pekala üç gün sonra da beş gün sonra da bir ay sonra da bir araya gelebiliriz" dedi.
Seçimlerin kaybedilmesinin ardından parti içerisinde başlayan "değişim" tartışmalarına ve kendisine yönelik "istifa" çağrılarının sorulması üzerine değinen Kılıçdaroğlu "Şimdi Kurultay'da göreceksiniz, demokratikleşmenin ne olduğunu herkes görecek, tanık olacak buna. Gerçekten partide herkes tanık olacak. CHP'nin şöyle bir özelliği var. Türkiye'deki büyük değişimlerin altında CHP'nin imzası vardır. Değişimin önü zaten açık bizde, kapalı hiç olmadı ki." ifadelerini kullandı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na "siyasi yasak" getirilebileceğini dair gündeme ise Kılıçdaroğlu "Biz Erdoğan'ın demokrasinden yana tavır takınmadığını gayet iyi biliyoruz. Rakiplerini yalanlarla, iftiralarla bazen yargıyı kullanarak sistemin dışına itmek istediğini de biliyoruz ama onun unutmaması gereken bir şey var. Onun karşısında 100 yıllık bir parti var, Cumhuriyet Halk Partisi var ve en azından bu son seçimlerde demokrasinden yana oy kullanan 25,5 milyon insan var." değerlendirmesini yaptı.
İYİ Parti Lideri Meral Akşener'in seçimlerden önce 3 Mart'ta 6'lı masadan kalkmasını değerlendiren Kılıçdaroğlu, yaşanan gelişmenin seçimlerde muhalefete zarar verip, vermediği tartışmalarına yönelik olarak "Onu bilmiyorum yani zarar verdi mi vermedi mi diye böyle özel bir çalışma yapmadık doğrusunu isterseniz yani." dedi.
T24'ten Murat Sabuncu'nun aktardığına göre Kılıçdaroğlu, "İmamoğlu CHP’nin, Yavaş İYİ Parti’nin adayı olsun formülleri de konuşuluyor ne dersiniz? İyi Parti’yle böyle bir işbirliği yapabileceğiniz konuşuldu mu?" sorusu üzerine ise şu cevabı verdi:
"CHP’li belediye başkanlarının olduğu yerde CHP’li belediye başkanları vardır, devam eder. Bunun ortası olmaz. Her halükarda Ankara’da da İstanbul’da da dominant olan parti CHP’dir. Öyle kabul etmek lazım." Sığınmacı sorununa da değinen Kılıçdaroğlu son dönemde Türkiye'ye gelen Afgan kökenli kişilere ilişkin olarak "Ben Afganların özel olarak Konya'da eğitildiğini de biliyorum. Evet, eğitildiğini biliyorum bunların. Ya bunlar nasıl, kim eğitiyor bunları? Bu kamplar nerededir? Bu kamplarda kaç kişi var, kaç kişi eğitiliyor bu kamplarda? Bu Kilis'le Hatay'a kadar olan bölgede uyuyan hücreler nedir? Kimdir bu uyuyan hücreler? Türkiye bakın bir ekonomik kaosla beraber, ekonomik patlamayla beraber başka patlamalara her an gebe olabilir, her an" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu'nun verdiği demeçler şöyle:
"Kanlı bıçaklı değiliz"
"-Kemal Bey peki siz altılı masa ortakları birbirinizle helalleşebildiniz mi seçim sonrası? Meral Hanım'ın hem Kurultay'da hem sonrasındaki CHP’ye yönelik çıkışı, Ali Babacan’ın bir televizyon programında söylediği "CHP’nin kendi başına kazanması mümkün mü ya" cümlesi, sosyal demokrat kanattan gelen "Bu kadar fazla milletvekili neden muhafazakarlara verildi" eleştirisi... Seçim sonrası iktidar daha bir arada gözükürken muhalefet paramparça bir yapı arz ediyor. Bu yapıyla bu seçimlerin kazanılma imkanı var mı? Kendi aranızdaki bu tartışmanın nereye evrileceğini bekliyorsunuz?
Doğrusunu isterseniz ben öyle muhalefeti çok paramparça görmüyorum. Şimdi siz gazeteciler soru soruyorsunuz, doğal olarak onlar yanıt veriyorlar. Yani niye ayrı ayrı girdiniz veya neden 39 milletvekili verildi, soru soruyorsunuz. Onlar da gayet samimi bir şekilde cevap veriyorlar. Biz girmeseydik CHP tek başına girecekti. Fakat bu öyle bir algı yaratılıyor ki sanki biz sabah, öğle, akşam birbirimizle kavga ediyoruz. Yok öyle bir şey aslında, yani pekala telefon ediyoruz birbirimize, pekala birbirimizle konuşuyoruz, pekala onların eleştirileri varsa büyük bir dikkatle okuyoruz; biz de bakıyoruz yani.
Medya biz kanlı bıçaklıymışız, oturduk birbirimizi boğazlayacağız gibi veriyor. Aslında öyle bir şey yok. Yani biz pekala üç gün sonra da beş gün sonra da bir ay sonra da bir araya gelebiliriz. Oturup konuşabiliriz uygar insanlar gibi. Bizim siyaset dünyasında çok önemli bir şey yaptığımıza inanıyorum ben. Yani altı siyasi partinin ortak mutabakat metni hazırlaması, Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından bir anayasa metni hazırlaması ve bunun altına imza atması... Allah aşkına kimin yapacağı bir şeydir bu? Biz bunu yaptık bu ülkede, bunun altında hepimizin imzası var ve hiçbirimiz
'imzamı geri çektim' demiyoruz. Hala aynı yerdeyiz, yani bu sıradan bir olay değil.
- Sayın Akşener ittifak bitti dedi…Ve yenisi için partisi pek gönüllü gözükmüyor.
İttifak zaten bitti. Şimdi bakın, ittifak yok ki zaten, ittifak seçim döneminde olur. Şimdi her birimiz ayrı partiyiz, şimdi ittifak yok ki. İyi Parti; onlar da bizim gibi yerel seçimlere hazırlanıyor. Diğer partiler de yerel seçimlere hazırlanıyor. Yani biz hep beraber gelip, "Arkadaşlar biz yerel seçimlere nasıl hazırlanalım diye konuşmak" öyle bir şey yok.
Dolayısıyla yaptığımız çok değerli bir şey tartışma aramızda elbette tartışma olacak, onlar ayrı parti biz ayrı partiyiz dolayısıyla tartışma da olabilir, farklı adaylar da olabilir, farklı adaylar çıkarabiliriz. Dayanışma içinde olabiliriz. Belli yerlerde karşıt olabiliriz biz geçen seçimlerde de biz Uşak'ta biz de belediye başkanı adayı çıkardık onlar da çıkardılar. Yanlış hatırlamıyorsam Niğde'de biz de çıkardık onlar da çıkardılar. Yani bazı yerlerde beraber olduk bazı yerlerde ayrı ayrı olduk. Bunların hepsi oldu yani.
"Meral Hanım'ın masadan kalkışının zarar verip vermediğiyle ilgili özer bir çalışma yapmadık"
-Meral Hanım’ın masadan kalkması, sonra geri gelmesi konusunda ne oldu hala tam olarak kimse bilmiyor...
Meral Hanım'ın masadan kalkması sonra masaya gelmiş olması elbette onların takdirinde olan bir şey. Biz 'neden masadan kalktın', 'neden masaya geldin' diye bir sorgulama yapmayız.
-‘Kovulduk’ da diyorlar.
Başka partiyi sorgulama gibi bir hakkımızın olduğunu da; yani ittifak içinde hakkımızın olduğunu da düşünmüyorum.
-Bu kalkışın zarar verdiğini düşünüyor musunuz?
Onu bilmiyorum yani zarar verdi mi vermedi mi diye böyle özel bir çalışma yapmadık doğrusunu isterseniz yani.
- Ama anketlerde oy oranı yüzde 17-18'di, 7'ye 8'e düştü diyenler var...
Gazetelerin yazdığı, sizlerin yazdığınız zarar verdi şeklinde. Bilmiyorum, yani dediğim gibi özel bir çalışma yapmadık bununla ilgili. Zaten özel bir çalışma yapacak zaman da yok. 'Ne oldu, artısı mı oldu eksisi mi oldu' öyle bir zaman dilimi de yok. Zaten yani her şey o kadar hızlı ilerliyor ki siz sabah bir şey düşünüyorsunuz, öğleden sonra gündem tamamen değişiyor akşam başka bir konuya odaklanıyorsunuz.
Bu noktada şu soru soruluyor:
-Kemal Bey, "Başarılı belediye başkanlarını yeniden aday gösteririz" dediniz. Bir de "Biz önce kendi adaylarımızı belirleyip sonra ittifak ile bir araya geleceğiz" dediniz. Şimdi başarılı deyince İstanbul, Ankara, İzmir Adana, Mersin bunlar mı kastediliyor? Ekrem Bey aday adayıyım diye çıktı. Mansur Bey aday adayıyım diye ortaya çıktı. Birinci sorum her ikisi de sizinle bir istişarede bulundu mu, yani biz aday adaylığımızı açıklayacağız dediler mi size? İkincisi, bu konuda siz hem Ekrem Bey'in İstanbul'dan Mansur Bey'in Ankara'dan adaylığı konusunda genel başkan olarak görüşünüz nedir?
Kendileriyle zaman zaman yüz yüze görüşüyoruz veya telefonla görüşüyoruz. Başarılı olan belediye başkanlarını tekrar aday göstereceğimizi zaten defalarca ifade ettik. Yani yeni söylenen bir şey değil. Dolayısıyla arkadaşlar da kendilerini başarılı görüyorlar, doğru. Yani biz toplumun nabzını tuttuğumuzda da belediye başkanlarımızın başarılı olduğu görülüyor. Dolayısıyla tabii bunun son kararı bende değil, MYK da değil. Kararı Parti Meclisi verecek ama benim genel başkan olarak görüşüm, başarılı belediye başkanlarının görevlerini sürdürmeleri. Hele özellikle Ankara, İstanbul, Mersin, Adana gibi Antalya gibi bizim yeni aldığımız ve birinci dönemlerinde güzel çalışmalar yapılan belediye başkanlarını ikinci dönemlerinde daha başarılı olacaklarını, devir aldıkları sorunları kalıcı çözmek için çalışacaklarını biliyorum.
Biliyorsunuz buraları büyük borçlarla devraldılar, büyük borçların bir kısmı tasfiye edildi. Şimdi ikinci dönemlerinde çok daha güçlü olarak, mali açıdan da çok daha güçlü olarak başlayacaklar. Örneğin İstanbul'da metro inşaatları tamamen durmuştu. Şimdi metrolar, inşaatlar büyük ölçüde tamamlandı. Bir kısmı açıldı hatta bir kısmının açılışına ben de katılmıştım. Benzer uygulamalar diğer illerimizde de oldu. Mersin'de de, Adana'da da, Antalya'da da benzer uygulamalar oldu. Dolayısıyla ben arkadaşların başarılı bir şekilde 2. dönem görevlerini yerine getireceklerine inanıyorum.
Ve bence en önemli kısım:
"Dominant parti CHP’dir"
-Yerel seçimde başarınız erken seçimi getirir mi?
Normalde etik kurallara uyan bir iktidarın yerel seçimlerde kaybederse seçime gitmesi lazım. Demokrasinin kuralı budur. Güven testini gerçekleştirmesi lazım ama Erdoğan bunu yapar mı bilmiyorum. Bunu yapması için demokrasi kültürünü içselleştirmesi lazım. Erdoğan’da bunu göremiyorum. Toplumsal baskı bunu ne kadar gündeme getirir ya da etkili olur bilemiyorum.
-İmamoğlu CHP’nin, Yavaş İYİ Parti’nin adayı olsun formülleri de konuşuluyor ne dersiniz? İyi Parti’yle böyle bir işbirliği yapabileceğiniz konuşuldu mu?
CHP’li belediye başkanlarının olduğu yerde CHP’li belediye başkanları vardır, devam eder. Bunun ortası olmaz. Her halükarda Ankara’da da İstanbul’da da dominant olan parti CHP’dir. Öyle kabul etmek lazım.
İmamoğlu'na siyasi yasak getirilmesi olasılığı
CHP Genel Başkanı seçim yenilgisi sonrası parti içinde ‘değişim’ hareketi başlatan, Kurultay’da pek muhtemel karşısındaki adayı destekleyecek Ekrem İmamoğlu hakkında çok dikkatli bir dil kullanıyor. Özellikle siyasi yasak getirilmesi olasılığına "karşılarında 100 yıllık partiyi bulurlar" diye tepki gösteriyor:
"Bir büyükşehir belediye başkanını seçimle değil de yargıyı kullanarak seçim sisteminin dışına atıyorsanız, bu artık o ülkede iktidarın demokrasiden tümüyle vazgeçtiğini gösterir. Rakibinizi demokratik kurallar içinde yenerseniz toplum size saygı duyar. Devletin gücünü kullanarak rakibinizi elemine etmek onu sistemin dışına, seçimin dışına atmak isterseniz sizin demokrat olmadığınız, baskıcı bir yönetimi kullandığınız gerçeği ortaya çıkar. Biz Erdoğan'ın demokrasinden yana tavır takınmadığını gayet iyi biliyoruz. Rakiplerini yalanlarla, iftiralarla bazen yargıyı kullanarak sistemin dışına itmek istediğini de biliyoruz ama onun unutmaması gereken bir şey var. Onun karşısında 100 yıllık bir parti var, Cumhuriyet Halk Partisi var ve en azından bu son seçimlerde demokrasinden yana oy kullanan 25,5 milyon insan var."
Parti içi yarış
Kemal Kılıçdaroğlu kurultaya doğru parti içinde yarış ile ilgili şunları söyledi:
"Parti içinde de MYK'de de Parti Meclisi’nde de her konuyu tartışırız. İnsanların idealleri olur, parti içi idealleri olur, parti dışı idealleri olur. Bizi diğer partilerden ayıran temel özellik de bu zaten. Yani biz demokrasiyi içselleştirmiş olan bir partiyiz. Bugün buraya gelmeden önce mesela eski partililer ile buluştum. Şikayet de ettiler, listede bizi koymadınız dediler, bir sürü şey anlattılar, bunları dinliyorum ben. Şimdi normalde diğer partilerde böyle bir tablo bulamazsınız. 'Vay sen nasıl konuşursun' diye başlanılır. Bizde bunların tamamını dinleriz, dolayısıyla niçin hangi gerekçelerle yapamadığımızı da anlatırız. Yani bir anlamda eski partililerimize hesap da veririz. Yani ben MYK'ye de hesap veririm, belediye başkanları da, parti meclisi de, il başkanları da gelir. Onlar bizi eleştirirler, biz onları eleştiririz. 'Neden yeteri kadar çalışmadınız' deriz, eksiklikleri varsa tek tek söyleriz. Onlar da bizim eksiğimizi söylerler bize ama bu hani böyle bir kan davasına dönüşmez bizde. Bizde tartışılır, belli bir şey varsa, seçim varsa, yerel seçim varsa hep beraber gideriz. Yerel seçimlerde gücümüzü gösteririz oyumuzu kullanırız. Yerel seçimler biter, ondan sonra otururuz tekrar tartışırız. Bizi yüz yıllık parti yapan da zaten bu. Yani diğer partilerden ayıran temel kural da bu. Eğer bu tartışma kendi içinde dinamizmini kaybederse ve tartışma tümüyle yok olursa parti bir anlamda kendisini sonlandırmış olur. Çünkü artısını eksisini tartışmayan bir partinin geleceği inşa etme şansı olmaz. Gelecek nasıl sağlıklı inşa edilir? Tartışılarak yapılır. Benim görmediğimi bir başka partili görür. Şimdi biz bu aslında demokrasinin de bir gereği ama toplum öyle bir hale geldi ki kendi içimizde demokratik tartışmalar bile ‘vay işte gördünüz mü siz Ak Parti gibi değilsiniz’. Orada tek adam rejimi var yani bir kişi konuşuyor, herkes esas duruşta. Orada aksini söyleyemez, her kimse söylediği zaman tasfiye edilir. Bizde öyle bir kural yok, olmaz da zaten öyle bir gelenekte yok partinin içinde. CHP’de eleştirilerde asla belli bir düzeyin altına inilmez. Yani belli bir saygı içinde o en sert eleştiriler yapılır. "
HDP aday çıkarırsa...
HDP’nin başta İstanbul aday çıkarma konusuna şöyle yanıt veriyor:
"Doğrusunu isterseniz yani HDP aday çıkarır mı çıkarmaz mı ya da diğer partiler aday çıkarır mı çıkarmaz mı yani ittifak içinde olanlar aday çıkarır mı çıkarmaz mı onu bilmiyoruz yani. O gelişen olaylar, gelişen süreç içerisinde oturulur konuşulur.
Yeşil Sol Parti ayrı aday da gösterebilir yani geçmişte de belli yerlerde ayrı aday gösterdi. Bazen aday göstermedi, hangi belediye başkanını istiyorsa ona destek verdi. Dolayısıyla bizim HDP'nin iç işine karışmak gibi bir ne görevimiz ne de öyle bir etik dışı davranışımız olur yani, onların iç işlerine karışmayız . Onlara saygı gösteririz, diğer partilere nasıl saygı gösteriyorsak HDP'ye de aynı saygıyı gösteririz."
Bir diğer soru…
HDP ile yani Yeşil Sol ile ilişkiler nasıl olacak. İYİ Parti’nin buradaki tavrı Meral Akşener’in olumsuz bakışı olası ittifakı zorlar mı?
Şimdi iş birliği ayrı konuşmak ayrı. Yani Meclis'te grup başkan vekilleri konuşuyor, sadece bizimki değil yani. Diğer grup başkan vekilleri de konuşuyor. Halkın seçtiği ve halkın parlamentoya getirdiği bir partiyi siz düşman ilan edemezsiniz. Halk ona oy vermiş, kaç milyon oy almış. Grup başkanı var, Meclis'te başkanlık divanında oturumu yönetiyorlar, parlamentoyu yönetiyorlar.
Şimdi siz bunlara bir şey diyemezsiniz. Bana HÜDA-PAR'ı da sordular. Dedim ki parti olarak seçilmiş gelmiş, parti olarak saygı duyarız ama görüşlerine katılmayız. Dünya görüşüne katılmayız. HÜDA-PAR’ı düşmanlaştırmak gibi bir düşüncemiz yok yani. Dünya görüşü bizimle taban tabana zıt, biz onların görüşlerine katılmıyoruz ama katılmıyoruz diye onlara oy veren vatandaşları düşman ilan etmek, demokraside olmaz.
İstifa çağrıları
- Size seçimlerden sonra istifa çağrıları oldu. Siz bir şekilde partiye devam etme kararı aldınız. Partiyi güvenli limana yanaştırmaktan bahsettiniz. Bu Kurultay'la beraber bu güvenli liman olmuş olacak mı tekrar genel başkan olursanız?
Olacaktır.
- Ondan sonra siz bunu teslim etmek için mi bir yol yürüyeceksiniz?
Şimdi Kurultay'da göreceksiniz, demokratikleşmenin ne olduğunu herkes görecek, tanık olacak buna. Gerçekten partide herkes tanık olacak. CHP'nin şöyle bir özelliği var. Türkiye'deki büyük değişimlerin altında CHP'nin imzası vardır. Partilerin demokratikleşmesi konusunda da kendi içimizde, bütün partiler için söyleyemiyorum, kendi içimizde demokratikleşmesi konusunda da çok önemli gelişmelere imza atacağız. Hepiniz tanık olacaksınız.
- Siz bunun önünü açacaksınız yani.
Tabii yapacağız.
-Değişimin önünü açacağınız mı anlaşılacak buradan? Tüzüğe mi atıfla?
Tabii tüzükle, başka ne ile olacak.
- Yani sürprizler mi beklensin?
Tüzükte, yok yani tabii bir düzeni değiştirdiğinizde herkesin memnun olmasını bekleyemezsiniz ama bugün yaptığım toplantıda bir oranı açıkladığımda en çok alkışı erkekler verdi, kadınlar lehine.
- Kurultay'da değişimin önünü açacağınızı söylediğinizi yazsak doğru bir cümle mi olacak?
Değişimin önü zaten açık bizde, kapalı hiç olmadı ki.
- Genel başkan değişimini mi kastediyorsunuz?
Bir değişim yapacağız o kesin. Değişimin hukuki temellerini oluşturacağız o da kesin. Tabii bu bizim önerimiz, Kurultay bunu kabul eder mi etmez mi onu bilmiyorum. Çünkü ben geçmişte ön seçim için şeyi ön görmüştüm. Düzenli aidat ödeyenler, milletvekilini seçsinler. Böylece naylon üyeler bitecek, düzenli aidat ödeyen, kendi milletvekilini, belediye başkanını, belediye meclis üyesini belirleyecek. Kurultay bunu reddetti, kabul etmedi. Şimdi pişmanlar, keşke kabul etseydik diye şimdi getireceğiz, getireceğiz yeniden. Yani hiçbir partide olmayan bütün demokratik standartları getireceğiz.
Güvenli liman, Kurultaya getireceğim, Kurultaya bütün demokratik standartları getireceğim. Parti gerçek anlamda tam demokratik kuralların işlediği bir parti haline gelecek. Ondan sonra özgürce kendi genel başkanını seçecek. Yeri geldiğinde başkanı görevden alacak bir Kurultay olacak.
İşte söylüyorlar, güçlü genel sekreterlik olsun, olur. Eskiden vardı zaten, o kalkmıştı, dolayısıyla örgütün de beklentilerine uygun olarak ve gerçekten de siyasi partilerin demokratikleşmesi açısından da buna ihtiyaç var yani.
"Afganlar özel olarak Konya'da eğitiliyor"
Kemal Bey siz bir sosyal demokratsınız. Sığınmacıları bir genelleme içinde söylediğiniz zaman çoluğuyla çocuğuyla savaştan kaçmış, insanlar da var burada ve bunlar bir şekilde hayatlarına devam ediyorlar. Benim görebildiğim endişelendiğim noktalardan bir tanesi de kimi yerlerde bu insanların hedef oldukları öfke patlamaları. Siz riskleri söylediniz ama bir dilde bir özen ister mi acaba çünkü o çocuklar, o insanlar, o aileler bir risk altında değil mi sizce?
Onu yapıyoruz. Kadın iki çocuğuyla beraber savaştan kaçmış veya eşiyle beraber kaçmış gelmiş; tamam bunlara biz bir şey demiyoruz zaten ama bunların belli bir yerde tutulması lazım. Nerede? Ya Suriye sınırında ya bizim topraklarda bir yerlerde tutulması lazım, çadırların kurulması lazım, yardımsa yardım, beslenme ise beslenme, okulsa okul her türlü imkan karşılansın, ona itirazımız yok. Avrupalı da para veriyor zaten bunu yap diye ama hesabını vermediği için Avrupalı parayı vermiyor, sen parayı nereye harcadın diyor, ben bilmiyorum diyor. Bakın bir şey, dernek adını vereyim. HAYAD, bunun başında bir kişi var ve Suriye'deki ailelere ve çocuklara yaptığı yardımları, filmlerini görmenizi isterim. Gönüllü, yaptığı bütün harcamaları dijital ortamda Avrupalılar görüyorlar yani, Avrupa Birliği görüyor ve masraflarını karşılıyorlar onların, her türlü masraflarını. Çünkü parayı sen buraya harcıyorsun, sana yardım ediyoruz diyorlar. Fakat bizde gelmiş nerede olduğu belli değil. Bir Kilis'e gidin, Kilis'te filinta gibi gençler, saçlar, tıraşlar, keyfi yerinde Allah aşkına bunlar sığınmacı falan değil ya değil. Afganlar yani ben Afganların özel olarak Konya'da eğitildiğini de biliyorum.
-Öyle mi?
Evet, eğitildiğini biliyorum bunların. Ya bunlar nasıl, kim eğitiyor bunları? Bu kamplar nerededir? Bu kamplarda kaç kişi var, kaç kişi eğitiliyor bu kamplarda? Bu Kilis'le Hatay'a kadar olan bölgede uyuyan hücreler nedir? Kimdir bu uyuyan hücreler? Türkiye bakın bir ekonomik kaosla beraber, ekonomik patlamayla beraber başka patlamalara her an gebe olabilir, her an. Çünkü kontrolsüz bir süreç içerisinde gidiyor. Bunun önlemi alınmadığı takdirde ne olacak, ne olacak yani? Siz eğer İran’dan binlerce kilometreyi aşıp Afganistan'dan Türkiye'ye getirip siz uyuşturucu sokabiliyorsanız, Afganlar gelebiliyorsa.