Kemal Kılıçdaroğlu seçim çalışmalarına katılmayacak: Genel başkan gölgelenmiş olur
Kemal Kılıçdaroğlu, seçim gezilerine katılıp katılmayacağı yönündeki soruya "Partimizin genel başkanı varken, önceki genel başkan olarak benim sahaya çıkmam yanlış anlaşılabilir. Genel başkan gölgelenmiş olur” yanıtını verdi.
Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk'ün sorularını yanıtladı. Gezi tutuklusu Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi hakkında konuşan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Hukukun tamamen ayaklar altına alındı”
“Can Atalay konusu, aslında Türkiye’de hukuk düzeninin olmadığını, hukukun tamamen ayaklar altına alındığını, yargı düzeyinin de 100 yıllık cumhuriyetimizin korunan saygınlığının yerle bir edildiğini görüyoruz. Ormanda bile ‘Orman Kanunu’ deriz. Oranın bile kendine göre kuralı varken koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinin var olan kuralları yargı açısından ifade edeyim tümüyle yerle bir edildi.
CHP’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim gezilerine katılıp katılmayacağı da merak ediliyor. “Partimizin genel başkanı varken, önceki genel başkan olarak benim sahaya çıkmam yanlış anlaşılabilir” diyor. O yüzden Kılıçdaroğlu’nu miting meydanlarında pek görmeyeceğiz. CHP, gelenekleri olan bir siyasi parti. Deniz Baykal, genel başkanlığı Kemal Kılıçdaroğlu’na devrettikten sonra sahaya çıkmadı. Baykal’dan önceki genel başkan da, Baykal döneminde meydanlara inmedi. Kılıçdaroğlu’na “Siz neden çıkmayacaksınız?” diye sorduğumda, “O zaman genel başkan gölgelenmiş olur” karşılığını verdi.
Öfkeyle siyaset olmaz
Ülkemizin genel durumundan söz ederken, “Adalet, ahlak duygusunu diri tutan, gerektiğinde tepki veren orta sınıfın yok olduğuna” dikkat çeken Kılıçdaroğlu, orta sınıfta olanların önemli bir bölümünün yoksullaştığını ve bunun sonuçlarını uzun uzun anlattı. Kurultayı sorduğumda, “Siyaset kin ve nefret üzerine inşa edilemez” dedi. Adaylar belirlendi, onların tamamı için başarılar diliyorum. Seçimi kazanıp heyecanla görevlerine başlamalarını yürekten arzuluyorum” dileğinde bulundu.
"Kimden güç alıyorlar?"
‘Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. Bütün idare organlarını yargıyı vs bağlar’ diye açıkça hüküm olmasına rağmen Yargıtay ‘Beni bağlamaz’ noktasına getirdi. Bunu büyük olay olarak görüyor, Anayasa’ya bir darbe olarak adlandırıyoruz. Ama bunun geçmişine gittiğimiz zaman Anayasa Mahkemesi kararlarına ya da Yargıtay kararlarına, alt mahkemece uygulanmadığını da gördük, buna da tanık olduk. Mahkeme kararlarını uygulamayanların kimden güç aldığına bakmamız lazım. Yargıyı etkileyebilecek güç odaklarına bakmamız lazım. O odakların saray kaynakları olduğunu, gücünü saraydan aldığını, yani yürütme organından aldığını dolayısıyla yasama, yürütme, yargı arasındaki dengenin yürütmenin lehine değiştiğini, yürütme ne derse yasama organının, yargı organının buna uyduğunu görüyoruz. Anayasa Mahkemesi kararı da bunun bir örneği.
Dolayısıyla belki en baştan toplumsal tepki olabilseydi, en baştan bu ülkenin aydınları o tepkileri zamanında gösterebilselerdi belki daha farklı sonuçlar çıkabilir miydi bilmiyorum ama en azından Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı Yargıtay’ın direnci toplumsal tepki üzerine biraz daha kırılabilirdi. Ancak olmadı. Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamak ne demek? Bu ülkede adaletin olmadığını, bir kişinin idaresine bağlı olarak yargının karar verdiğini ve o iradeye sadık kalanların yani saraydan gelen telkinler doğrultusunda karar verenlerin belli bir zaman dilimi içinde terfi ettiklerini de görüyoruz. Alt mahkemeden Yargıtay üyesi olabiliyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından otomatikman Yargıtay üyesi, yani bir Yargıtay kararı altında imzası olmadan Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilme olayını yaşadık. Bunların yargı kararlarına daha doğrusu sarayın istediği şekilde karar veren yargı mensuplarının ki bunlara savcılarda dahil yükseltildiklerini görüyoruz.
"AKP'ye oy veren herkesin vicdan sorgulaması yapması lazım"
Dolayısıyla uymamanın yani yargıyı ya da adaleti ayakları altına alıp çiğneyenlerin yargının önemli makamlarına taşındığını görüyoruz. Bu karşılıklı saraydan gelen telkinlere açık olmanın kapılarını açıyor ve diyor ki: ‘Terfi etmenin yolu saraydan gelen telkinlere uymak, o telkinleri yerine getirirsek biz de yükseliriz’. Cumhurbaşkanın avukatları bu konuda oldukça etkililer. Ayrıca daha dramatik olanı da Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar, ‘Yargıda çeteleşme var’ diyor. Bu iddiasıyla ilgili olarak şu ana kadar yapılan hiçbir şey yok ya da biz bilmiyoruz. Kamuoyuna açıklama yapılmıyor. O kişi Yargıtay Üyeliğine seçildi. Başsavcılığı döneminde yazdıkları, söyledikleri de büyük bir ihtimalle kapatılıp gidecek. Türkiye bu halde. Bütün bunlara rağmen çok umutsuz olmamak lazım. Türkiye’nin saygın hakimleri, saygın yargı mensupları, diri bir Türkiye Barolar Birliği var. Dolayısıyla umutsuzluğa kapılmamalıyız. Bu tür olaylar 21.yüzyıl Türkiye’sinde oluyorsa, aslında bu ülkede AKP’ye oy veren herkesin bir vicdan sorgulaması yapması lazım.”