İmamoğlu'ndan Suriye çıkışı: Yıkımın sorumlusu sadece rejim değil

İmamoğlu'ndan Suriye çıkışı: Yıkımın sorumlusu sadece rejim değil
İmamoğlu "Suriye'deki yıkımın sorumlusu sadece rejim değil Suriye'nin toprak bütünlüğünden bahsedip onu bölmek isteyenler de yıkımdan sorumlu" dedi

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da Barış ve İşbirliği İçin Belediye Başkanları Toplantısı'nda konuşma gerçekleştirdi.

İmamoğlu buradaki konuşmasında “Suriye, Suriye'deki yıkımın sorumlusu yalnızca halkına baskı yapan ve yıllarca sıkıntı çektiren, halkını yok sayan bir otokratik rejim değildir. Suriye'nin bugünkü durumu aynı zamanda ülkenin etnik ve dini farklılıklarını çıkarları için kullanan, bir taraftan Suriye'nin toprak bütünlüğünden bahsedip diğer taraftan ülkeyi parçalamaya uğraşanların eseridir” ifadelerini kullandı.

İmamoğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:

"Yapmak, yıkmaktan çok daha zordur. Önümüzdeki çok çetin bir sürecin içerisindeyiz. Temennimiz ve arzumuz, Türkiye için neyse,

Türkiye için neyi düşünüyorsak Suriye için de odur, onu düşüneceğiz. Özgür, bağımsız, kapsayıcı ve demokratik bir Suriye.

Bu noktada terör örgütlerinin istikrarsızlıktan ya da yoksunluktan faydalanarak Suriye halkını istismar etmelerinin engellenmesi hayati önem taşıyor.

Bu konuda biz yerel yöneticilere de çok önemli sorumluluklar düşüyor. Kıymetli meslektaşlarım, değerli belediye başkanlarımız, valilerimiz, yerel yöneticilerimiz, bugün 2 milyona yakın Suriye vatandaşlarına ev sahipliği yapan İstanbul, savaştan çıkan kentlerin sosyal ve ekonomik gelişmesinde Suriye'ye en üst seviyede destek olmaya kararlıdır.

Sevdiklerini, evlerini ve tüm mal varlıklarını bırakarak Türkiye ve civar ülkelere giden Suriyeliler, yurtlarına geri döndüklerinde yeni bir bedel ödememeli. Bu yüzden geri dönerek ülkelerini yeniden inşa etmek isteyenlere elimizden gelen her türlü desteği vermeye hazırız.

Suriye'deki yeni bir dönemi hep beraber izliyoruz. Yeni bir dönem başlarken Gazze'de savaş ve yıkım ne yazık ki sürüyor.

Filistin davası kritik öneme sahip

Son 13 ayda hayatını kaybedenlerin sayısı 45.000'e yaklaştı. Bunlardan yüzde 70'i kadın ve çocuk. Filistin halkı topraklarına geri dönüş ve bağımsızlık için onlarca yıldır mücadele ediyor.

Ancak durumları her geçen gün daha da zorlaştığını görüyoruz. 5 milyondan fazla Filistinli mülteci vatansızlık ve en temel haklarından mahrum kalmakla karşı karşıya.

Filistin davasının adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesi yalnızca bölgesel istikrar için değil, küresel adalet ve barış için de kritik öneme sahiptir.

Oysa uluslararası toplumun önemli bir kısmı Filistinlilerin yaşadığı, yaşamakta olduğu trajediye de, İsrail'in bölgedeki fütursuz saldırılarına ve yayılma politikalarına karşı da dilsiz ve sağır.

Barış için silahların susması yetmez. İnsanların güvenli ve huzur bulması gerekir. Silahların sustuğu durumlarda bile savaşların ve politik istikrarsızlığın mirası olan göç, yoksulluk, işsizlik ve eşitsizlik devam ediyor.

Burada bulunan arkadaşlarımın bölgesindeki iklim değişikliği ve su kıtlığı şehirleri doğrudan etkiliyor, hepiniz bunu yaşıyorsunuz.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika kişi başına düşen su miktarı açısından dünyanın en fakir bölgesi. Ekonomik zorluklar ve iklim değişikliğinden kaynaklanan göçler bölgemizin toplumsal yapısını derinden sarsıyor. Gelir eşitsizliği derinleşirken halkların yönetimlere olan güveni azalıyor, siyasi istikrarsızlık da artıyor.

İnsanlığın ortak değerlerine saldırı

Güvensizlik ve istikrarsızlık insanları önce köktenci arayışlara sürüklüyor, sonra da ne yazık ki iç çatışmalara ve savaşlara itiyor.

Değerli meslektaşlarım, savaş, göç ve yoksulluk hepimizin ortak insanlık değerlerine ne yazık ki meydan okuyor.

Bu sorunlarla mücadele sınırların ötesine uzanan bir dayanışmayı ve birlikte ortaya koyacağımız güçlü çabayı zorunlu kılıyor.

Bu gidişatı hep birlikte değiştirmek zorundayız. Başlattığımız bu girişim, Ortadoğu ve Kuzey Afrika şehirlerinin uluslararası ilişkilerde artan rollerini ön plana daha güçlü bir şekilde çıkarmayı hedefliyor.

Ortadoğu gibi çatışmaların yoğun yaşandığı bölgelerde şehirler, gerilimleri azaltarak uzlaşmanın merkezleri haline, güçlü ve güzel yaşamın merkezleri haline her birimizin çabasıyla gelebilir.

Vatandaşlara en yakın, her gün dokunan, onlarla birlikte yaşayan idari yapılar olan kentler, katılımcı politikalarla büyük çatışmaların temelinde yatan eşitsizliklerin giderilmesine çok önemli katkılarda bulunabiliriz.

Kaynak:Haber Merkezi

Öne Çıkanlar