İmamoğlu, ‘Bloomberg Citylab 2024 Zirvesi’nde konuştu: ‘Askıda fatura’ ve ‘İstanbul Modeli’ni anlattı
TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Meksika’nın başkenti Mexico City’de 11’incisi gerçekleştirilen ‘Bloomberg CityLab 2024 Zirvesi’ne katıldı.
2021 yılında, Bloomberg Cities Network kapsamında düzenlenen “Bloomberg Küresel Belediye Başkanları Yarışması”nda birincilik ödülü kazanan İBB uygulaması Askıda Fatura’dan dayanışma, kalkınma ve refah ilkeleri üzerine oturttukları ‘İstanbul Modeli’ne kadar birçok konudaki yerel yönetim deneyimlerini katılımcılara aktaran İmamoğlu, dünya barışı için de önemli mesajlar verdi.
İstanbul’un son yıllarda, düzensiz mülteci ve sığınmacı göçü tehdidiyle karşı karşıya olduğunun altını çizen İmamoğlu, “İstanbul’un bugün yüzleştiği zorlukların nedeni, sadece ülkede gittikçe artan otoriter sistem değil, otoriter liderlerin bölgesinde yayılmış olması. Suriye’deki iç savaş, 12 milyon insanı yerinden etti ve bu insanların çoğu Türkiye’ye sığındı. Ukrayna’daki ve Gazze’deki savaşlar, bölgede milyonlarca insanın yerinden edilmesine yol açarak, insani krizleri daha da derinleştirdi. Suriyeliler, Ukraynalılar ve diğerleri, sığınacak yer ararken, İstanbul, bir kez daha yaşanan insani krizin ön cephesinde. Oysa bu kriz, İstanbul ve Türkiye’nin tek başına omuzlayamayacağı kadar büyük” uyarısında bulundu.
İmamoğlu, zirvenin, “Demokrasiyi Savunurken” başlıklı oturumuna konuşmacı olarak katıldı. İmamoğlu, oturumda, Bloomberg Philanthropies'de Kamu İnovasyon lideri olarak görev yapan James Anderson’un sorularını yanıtladı.
İBB'nin ödüllü uygulaması 'Askıda faturayı' anlattı
Anderson’un İmamoğlu’na soruları ve İBB Başkanı’nın bu sorulara verdiği yanıtlar şöyle oldu:
-Askıda Fatura nedir ve neyi başarmayı amaçlar?
“Askıda Fatura platformumuz, vatandaşların vatandaşlara yardım ettiği, dayanışma belediyeciliğimizin özünü temsil ediyor. Pandeminin ilk yılında hayata geçirilen platform, İstanbul'daki hanelerin yüzde 25’inin elektrik faturalarını ödeyemedikleri için sosyal yardım başvurusunda bulunmasıyla başladı. Şehir, sosyal yardım bütçesini üç katına çıkardı, ancak yine de talebi karşılayamadı. Bu yüzden, eski bir geleneğe döndük ve insanların birbirlerine yardım etmelerine yardımcı olduk. Belediye, ihtiyaç sahiplerini belirlemek için kaynaklarını kullandı ve hane geliri 100 doların altında olan aileleri belirledi. Faturalarını yüklediler ve bağışçılar bu faturaları karşıladı. Hem bağışçılar hem de alıcılar anonimdi. Bağışlar, doğrudan alıcının faturasına ulaştı ve yüzde 100 şeffaflık sağlandı. Bu, bireyler arası dayanışma eylemi, basit ve etkili. İnsanların, ihtiyacı olan komşuları için fazladan bir somun ekmek için ödeme yaptığı, ‘askıda ekmek’ adlı eski bir Anadolu geleneğini yansıtıyor.”
'Dünyanın dört bir yanına ulaştırmayı hedefliyoruz'
“Bu platformun esnekliği, beklentilerimizi aştı. Küçük çocuğu olan anneler, öğrenciler ve deprem mağdurları gibi hassas gruplara yönelik nakit desteğini de içerecek şekilde gelişti.
Bugün itibarıyla, bu sistem üzerinden, toplam değeri neredeyse 15 milyon dolara ulaşan 440 binin üzerinde para akışı sağlandı ve 250 binden fazla ihtiyaç sahibi, destek paketi aldı. Hem bağışlar hem de bekleyen talepler, tam şeffaflık içinde çevrimiçi olarak görülebiliyor. Dahası; Türkiye genelinde 35 şehir, bu modeli benimsedi. Askıda Fatura’nın ‘Küresel Belediye Başkanları Yarışması'nda ödül almasından gurur duymaktayız. Teşekkürler Bloomberg. Şimdi, Bloomberg'in ‘Fikir Değişim Programı’ kapsamında, Askıda Fatura’yı, dünyanın dört bir yanındaki şehirlere ulaştırmayı hedefliyoruz.”
'Güçlü bir topluluk ruhu' vurgusu
“Sorunuzun ikinci kısmına gelecek olursak: Neyi başarmayı amaçlıyoruz? Bu projenin iki nedenden dolayı çok önemli olduğuna inanıyorum. Birincisi; değişen ihtiyaçlara uyum sağlayan esnek bir model ile artan kent yoksulluğunu ele alıyor. İkincisi; otoriter popülizmin aşındırmaya çalıştığı toplumsal bağları yeniden inşa ediyor. Kriz döneminde başladığımız uygulama, ortaya; ideoloji, din veya cinsiyet ayrımlarını reddeden güçlü bir topluluk ruhu çıkardı. İstanbul'da, bir şehir yönetiminin en çok ihtiyaç duyulan anlarda şehir sakinleri arasında empati köprüsü kurabileceğini kanıtladık.”
İstanbul modeli, üç temel ilke üzerine kuruldu: Dayanışma, kalkınma ve refah
“İstanbul Modeli”, kentteki önceliklerinize ve eylemlerinize nasıl rehberlik ediyor?
“İstanbul Modeli, üç temel ilke üzerine kuruldu; dayanışma, kalkınma ve refah. Bu ilkeler, uyguladığımız her politikaya rehberlik eder. İlk ilkemiz dayanışma. İstanbul Modeli ile şehir yönetimi ve 32 belediye şirketi, kent sakinlerinin ihtiyaçlarına öncelik vermektedir. Bu yaklaşım; göç, yoksulluk ve eşitsizlik gibi karmaşık sorunlarla mücadele ederken yaratıcı, adil ve yeşil bir şehir inşa eder. Dayanışma ilkesi aynı zamanda Askıda Fatura platformu gibi vatandaş platformlarının kolaylaştırılması anlamına da geliyor. Modelin ikinci ilkesi ise kalkınma. Odak noktamız, eşitlikçi ve akıllı kentleşme. Metro hatlarını uzatmak, otobüs ve deniz hatlarını iyileştirmek ve yetersiz hizmet alan bölgelere hareketlilik getirmek için önemli yatırımlar yaptık. Ayrıca yeşil alanları genişleterek, herkesin doğaya erişimini sağlıyoruz. Halihazırda 6 şehir ormanı da dahil olmak üzere, toplam 13 milyon metrekare yeşil alan açtık. Şehirler için, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün sembolü olan 22 yeni kamusal meydan yarattık.”
İmamoğlu, 'İstanbul Modeli'ni anlattı
“İstanbul Modeli’nin üçüncü ilkesi ise refah. Politikalarımızla, tüm kent sakinlerinin gelişmiş toplu taşıma, kültürel mekanlara erişim, kadınlara ve gençlere yönelik fırsatlar gibi farklı yollarla kent yaşamından faydalanmalarını sağlıyoruz. 4 yaşından küçük çocuğu olan anneler, toplu taşıma araçlarından ücretsiz olarak yararlanıyorlar: Şimdiye dek, yaklaşık 700 bin anne, çocuklarını okula veya göreve geldiğimiz 2019 yılından bu yana açılan 104 kreşten birine götürmek için, 160 milyon yolculuk yaptı. Son 4 yılda, yaklaşık 300 bin öğrenciye burs verdik. Bu yıl, 100 bin öğrenciye daha burs sağlamayı planlıyoruz. Bu gibi politikalar ve uygulamalar aracılığıyla hedefimiz, ekonomik zorluk dönemlerinde aşırı yoksulluğu ele almaktır. Aynı zamanda, genç girişimcileri ve ‘startup’ları destekleyecek farklı programlarımız da bulunuyor. Yaklaşımımızın her aşamasında gözetilen bir son bir husus da vatandaşların karar alma süreçlerine katılımıdır. Bunun en iyi örneklerinden biri, İstanbul'un bütçesinin bir kısmını, vatandaşlarla birlikte hazırladığımız ‘Bütçe Senin’ girişimimiz. Vatandaşların e-yönetim ve karar alma süreçlerine katılımını artırmak için, 'İstanbul Senin' adını verdiğimiz bir süper uygulama da kullanıyoruz. Kullanıcılar, tek bir kullanıcı adı ve şifre ile 90'dan fazla uygulamaya erişebiliyor. Şimdiye kadar 5,2 milyon kullanıcı, hayatlarını etkileyen kararlarla ilgili görüşlerini paylaşabildikleri bu uygulamayı indirdi. Bu geniş istişareler, toplumun nabzını tutmamızı, beklentilerini anlamamızı ve bunlara yanıt vermemizi sağlıyor. Özetle; İstanbul Modeli; kimsenin geride bırakılmadığı, kapsayıcı ve insan merkezli bir şehir inşa etmekte rehberimiz.
'Otoriter politikacılar, bilinen bir oyunu oynuyorlar'
Demokrasinin ve küresel barışın tehdit altında olduğu bir dünyada, şehir liderliği nasıl kritik bir fark yaratabilir?
“Günümüzün otoriter politikacıları, artık çok iyi bilinen bir oyunu oynuyorlar. Toplumsal bölünmeleri istismar ediyor, demokratik kurumların altını boşaltıyor ve muhalefeti susturuyorlar. Bu oyun, sadece ulusal sınırlar içinde oynanmıyor. Dış düşmanlar yaratarak ve uluslararası çatışmaları körükleyerek, güç üzerindeki kontrollerini sağlamlaştırmayı hedefliyorlar. İstanbul’un bugün yüzleştiği zorlukların nedeni, sadece ülkede gittikçe artan otoriter sistem değil, otoriter liderlerin bölgesinde yayılmış olması. Suriye’deki iç savaş, 12 milyon insanı yerinden etti ve bu insanların çoğu Türkiye’ye sığındı. Ukrayna’daki ve Gazze’deki savaşlar, bölgede milyonlarca insanın yerinden edilmesine yol açarak, insani krizleri daha da derinleştirdi. Suriyeliler, Ukraynalılar ve diğerleri, sığınacak yer ararken, İstanbul, bir kez daha yaşanan insani krizin ön cephesinde. Oysa bu kriz, İstanbul ve Türkiye’nin tek başına omuzlayamayacağı kadar büyük. Şehirler, göç ve mülteci krizinden doğrudan etkilenmektedir. Ancak küresel politikaların şekillendirilmesindeki rolleri çok sınırlıdır. Bu nedenle belediye başkanları, karar alma sürecini etkilemek için daha fazla iş birliği yapmalıdır”
Dünya barışı için Atatürk’ü örnek gösterdi
“İnsan hakları ve adalete inanıyorsak, insani krizler nerede yaşanırsa yaşansın, aynı kararlılıkla tepki göstermemiz gerekmektedir. Ne yazık ki, her zaman aynı kararlılıkla tepki gösterilmemektedir. Ve bu yüzden, liberal demokrasi zemin kaybediyor ve pek çok insan, küresel sistemin kendisini yüzüstü bıraktığını düşünüyor. Siyasi partimin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ulusal liderleri, 'Millet hayatı tehlikeye girmedikçe, çıkarılan savaş savaş değil, cinayettir' diye uyarmıştır. Onun herkesçe bilinen 'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh' sözü, benim için hala yol gösterici bir ilkedir. Demokrasi ve küresel barışın tehdit altında olduğu bir dünyada, şehir liderleri seslerini duyurmalı, barış ve iş birliği için inisiyatif almalıdır. Biz, İstanbul ve ötesinde, tam da bunu yapıyoruz.”
'Yenilikçi bir liderliğe ihtiyacımız var'
Burada bulunan ve birçoğu küresel demokrasi krizine odaklanmış olan belediye başkanları ve yenilikçilere tavsiyeniz nedir?
“Küresel demokrasi krizini ele almak için, liberal ve sosyal demokrasilerin geleneksel yaklaşımlarının ötesine geçmeliyiz. İnsanları, gerçekten siyasetin merkezine yerleştiren, yeni bir vizyona, yıpranmamış bir dile ve yenilikçi bir liderliğe ihtiyacımız var. Ben, bu yaklaşımı, ‘demokratik halkçılık’ olarak adlandırıyorum. Yani kötü bir üne sahip olan popülizmin yeniden tanımlanması. Bu liderlik biçimi, bölünme ve eşitsizlik yerine kapsayıcılığı, adaleti ve tüm gruplara saygıyı vurguluyor. Otoriter popülistler, toplumsal bölünmeleri ve eşitsizliği istismar ederek büyüyorlar. Bizim yaklaşımımız ise, adaleti teşvik eden sistemler inşa etmek olmalı. Toplum dışına itilen grupların saygı gördüğü ve tanındığı, kaynakların ve fırsatların adil bir şekilde yeniden dağıtıldığı sistemler oluşturmalıyız.”
‘3r’ sloganını benimsiyorum: Saygı duy (respect), tanı (recognize) ve yeniden dağıt (redistribute)'
“İşte bu nedenle, ‘3R’ sloganını benimsiyorum: Saygı duy (respect), tanı (recognize) ve yeniden dağıt (redistribute). Dayanışma, kalkınma ve refaha odaklanarak, demokrasinin sadece hayatta kaldığı değil, aynı zamanda geliştiği şehirler ve nihayetinde toplumlar yaratabiliriz. Bu yüzyılın, şehirler yüzyılı olacağına inanıyorum. Şehirler, en acil küresel sorunlara çözüm bulmak için en uygun yerlerdir. Şehirler, demokrasiyi savunmak ve güçlendirmek için en uygun yerlerdir. Ve belediye başkanları olarak biz, bu sorumluluğu üstlenmeli ve hem yurtta hem dünyada daha iyi yarınlar için değişimin öncüleri olmalıyız. Tam da bu yüzden aranıza katılmaya geldim. Davetiniz için teşekkür ederim.”
Kaynak:Haber Merkezi