Faik Öztrak açıkladı: CHP'de kongre süreci başlıyor

Faik Öztrak açıkladı: CHP'de kongre süreci başlıyor
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, "Bugün bizler için Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonraki 8. Gün değil, yerel seçim sürecinin 8. günüdür. Son seçimden bu yana geçen sürede hem geçen seçimle ilgili özeleştirilerimize devam ediyor...

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, "Bugün bizler için Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonraki 8. Gün değil, yerel seçim sürecinin 8. günüdür. Son seçimden bu yana geçen sürede hem geçen seçimle ilgili özeleştirilerimize devam ediyor hem de yaklaşan yerel seçime hazırlıklarımızı başlatıyoruz" açıklamasını yaptı.

Öztrak'ın basın açıklamasından öne çıkanlar şöyle:

"Dün Kastamonu, Samsun, Sinop ve Amasya’da yaşanan sel felaketleri nedeniyle vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz. Ayrıca Samsun ve Amasya’daki felaketlerde hayatını kaybeden iki vatandaşımıza da Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına sabırlar diliyoruz. Bir de kayıp vatandaşımız var. Onun da sağ salim evine dönmesini temenni ediyoruz.

Bugün, dün atanan Merkez Yönetim Kurulumuz, ilk toplantısını gerçekleştirdi. Yeni MYK’mız, her biri kendi alanında uzman olan, önemli başarılara imza atmış, yaş ortalaması 49 olan isimlerden oluşuyor. MYK toplantımıza katılma hakkına sahip Kadın ve Gençlik Kolları Başkanlarımız ile dört Grup yöneticimiz arasında yedi kadın bulunuyor. Toplantımızın gündeminde, yaşanan seçim sürecinin değerlendirilmesi, partimizin olağan kongreler sürecinin başlatılması, ülke gündemine dair değerlendirmeler ve yaklaşan yerel yönetim seçimlerine yapılacak hazırlıklar vardı.  Mayıs ayında yapılan seçimler 2018’de başlayan parti devleti rejiminin ilk seçimiydi. Hükümet, devletin tüm imkânlarını ve gücünü, du seçimleri kazanmak için pervasızca kullandı. Cumhuriyet tarihinin en adaletsiz seçimi yaşandı. Anayasaya göre milletvekili olamayan Bakanlar, Milletvekili adayı yapıldı. Bakanlıkların imkânları, seçim kazanmak için seferber edildi.

"Kongre sürecini başlatıyoruz"

Bu seçim sürecinde hükümet, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yalan, dolan ve ahlaksızlık furyasına başvurdu. AK Parti Genel Başkanı meydanlarda montaj videolarla vatandaşı kandırmaya çalıştı. Kampanya süreci sahtekârlıkla malul edildi. İnsanların gözünün içine baka baka yalanlar söylendi. Türkçe bile bilmeyen yabancılar, üç kuruşa aldıkları vatandaşlık hakkıyla oy kullandı, ülkenin kaderi hakkında söz söyledi. Ülkemizde neresinden baksanız sakatlanmış, neresinden baksanız kirletilmiş, siyaseten de ahlaken de meşru olmayan bir seçim yaşandı. Vatandaşına yalan söyleyen bir kişi bu ülkeyi sağlıklı bir şekilde yönetemez. Böyle bir kampanya sürecinde, başta Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok çalıştık. Her iki seçmenden biri oyunu Kemal Kılıçdaroğlu’na verdi, 25 milyon 504 bin 724 yurttaşımızın oyunu aldık. Ancak istediğimiz sonuca ulaşamadık. Ama yılgınlığa, umutsuzluğa kapılmadan bize oy veren 25,5 milyon yurttaşımız başta olmak üzere, tüm yurttaşlarımızın hakkına hukukuna sahip çıkacağız. Cumhuriyet Halk Partisi bir asırdır süren demokrasi, hak, hukuk ve adalet mücadelesine devam edecek. Biz bölen değil, birleştiren olacağız. Tekrarlıyoruz, bugün bizler için Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonraki 8. Gün değil, yerel seçim sürecinin 8. günüdür. Son seçimden bu yana geçen sürede hem geçen seçimle ilgili özeleştirilerimize devam ediyor hem de yaklaşan yerel seçime hazırlıklarımızı başlatıyoruz.

Bu çerçevede, Parti Meclisi toplantımızda yapılan değerlendirmeler ışığında, kongreler sürecinin bugün başlatılmasına ve mevzuattaki asgari süreler dikkate alınarak hızla tamamlanmasına karar verdik. Ayrıca tüzüğümüzün bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dönük örgütümüzün taleplerini dikkate alacak bir komisyonun kurulmasına da karar verdik. Örgütlerimizin yenilenerek, tazelenerek, birlik ve beraberliğimize sahip çıkarak, kırmadan, dökmeden, güçlenerek partimize yerel yönetim seçimlerinde büyük bir başarı yaşatması için gereken her türlü çabayı göstereceğiz.

"Saray’ın kirli dili ve siyaseti sadece milleti bölmedi, ekonomimizi de alt üst etti"

Saray’ın kirli dili ve siyaseti sadece milleti bölmedi. Ekonomimizi de alt üst etti. 14 Mayıs seçimlerinden bu yana Türk lirası dolar karşısında yüzde 9 değer kaybetti. Döviz kurlarını ve ekonomik gidişatı iyi göstermek için kazanın dibini kazıya kazıya sonunda deldiler. Merkez Bankası’nın önceki seçimlerde 128 milyar dolarını bu seçimlerde de bunun çok daha fazlasını, Merkez Bankası’nın arka kapısından kuralsız ve denetimsiz şekilde buharlaştırdılar. Merkez Bankası’nın döviz kasasını boşalttılar. Şimdi Erdoğan, geçmişte olmadık hakaretler ettikleri, Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığı isimlerden birini, Sn. Mehmet Şimşek’i dışarıdan para bulsun diye yeniden göreve getirdi. O dönem Erdoğan’ın suçlamalarının muhataplarından biri olan yeni Hazine ve Maliye Bakanı, göreve başlarken, “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönmekten başka bir seçeneği kalmadığını” söyledi. Yani parayı bulmasının şartının, Sarayın uyguladığı “akıl dışı” politikalardan vazgeçmesi olduğunu ifade etti. Yeni Bakan bu sözlerle Saray’ın “Faiz sebep, enflasyon netice” şeklinde özetlenebilecek safsatasının ve ucube Türkiye Modelinin, “akıl dışı”, “aklın kurallarına dayanmayan”, “ölçüsüz ve hesapsız” olduğunu ilan etti. “Epistemolojik kopuştan kopacaklarını” söylemiş oldu. Şimdi Erdoğan’a sormak gerek; milleti hayat pahalılığı ile işsizlik arasında ezen, milletin 418 milyar dolarını yandaşlarına peşkeş çeken, Merkez Bankasının döviz kasasına 80 milyar dolar açık verdiren, akıl dışı safsataların irrasyonel politikaların sahibi olarak millete ne diyeceksiniz?

Sayın Bakana da sorulması gereken soru şu; bu rezaletin hesabı kimden sorulacak? Sayın Bakan, Erdoğan’ın sizinle ilgili Halk Bankası’nda yolsuzluk iddialarını sineye çekecek misiniz? 2018 ve 2019 seçimlerinde 128 milyar doların Merkez Bankası’nın arka kapısından kimlere satıldığını, yine bu son seçimde bir o kadar rezervin daha kimlere satıldığını araştırıp kamuoyuna açıklayacak mısınız? Yoksa kendinizden önceki dönemde yaşanan hukuksuzlukların üstünü örten bir Bakan olarak tarihe geçmeyi mi tercih edeceksiniz? Tüm bunların yanında, bizim de Saray ve şürekasına, milletimiz adına şunu sormak hakkımız: “Madem sonunda bizim dediğimize gelecektiniz, bu kadar haltı neden yediniz?” Sonunun böyle olacağını bile bile, milleti hayat pahalılığı ile işsizlik arasında neden ezdiniz? Seçimin ardından sigarasından elektronik eşyasına zam yağmuru başladı. Ekmek üreticileri de Haziran’da zam istiyor. Bir ekmeğin 10 liraya kadar çıkabileceği daha şimdiden konuşuluyor.

Son bir yılda dana eti yüzde 137, ucuz olduğu iddia edilen kuzu eti yüzde 111, sofralarımızın vazgeçilmezi kuru fasulye yüzde 93, kuru soğan yüzde 92, beyaz peynir yüzde 92, nohut yüzde 83 zam gördü. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle dünyada gıda fiyatları tarihi zirvesine çıkmıştı. Ogünden bu yana dünyada gıda fiyatları yüzde 22 düştü. Türkiye’de ise yüzde 75 arttı.

Ülkemizde gıda fiyatları, 2020’nin ağustos ayından bu yana 33 aydır kesintisiz artıyor. Ve bunu “Dünyada da böyle” diyerek izah etmek mümkün değil. Bunun tek sebebi hükümetin beceriksizliği. Dün açıklanan makyajlı TÜİK rakamlarına göre Mayıs’ta aylık tüketici enflasyonu yüzde 0,04 oldu. Seçim döneminde, doğal gazın milletimize bedava verilmesi, mayıs ayında enflasyonu 3 puan civarında düşürdü. Ama bu haziran ayında sürmeyecek.  Gaz fiyatları eski seviyesine çıkacak. O zaman enflasyon yeniden artacak. Nitekim TÜİK’in makyajlı Mayıs enflasyonu “sıfır” fiyatlı doğal gazla düşerken, enflasyonun önümüzdeki dönem eğilimini gösteren çekirdek enflasyon verileri hızla artmaya devam ediyor. Önümüzdeki ay, diğer tüm mal ve hizmetlerin fiyatı sabit kalsa bile sadece evlerde kullanılan doğal gazın fiyatı eski seviyesine döneceği için enflasyon 3 puana yakın yükselecek.

"Ekonomimiz boğulmak üzere"

Tabii seçim nedeniyle azdırılan iç talep ve Türk lirasındaki değer kaybı da dikkate alındığında Haziran enflasyonu, geçtiğimiz yılın rekorlar kıran Haziran enflasyonuyla yarışacağa benziyor. TÜİK’in makyajlı verileri ne derse desin, bugüne kadar izlenen yeni Hazine ve Maliye Bakanına göre “irrasyonel”, TDK’ya göre “akıl dışı” politikaların sebep olduğu enflasyon ve hayat pahalılığı, ekonomideki en önemli sorun olmaya devam edecek. Tabi, Sarayın emeklilerimize, memurlarımıza, asgari ücretlilere seçim öncesi verdiği taahhütler var. Ayrıca seçimden sonra, hükümetin başının “milletimizi enflasyona ezdirmeme” sözü var. Biz bunların takipçisi olacağız.

Seçilmek için domuz bağcılarla ittifak kuran Hükümet, bugüne kadar yaptıklarıyla ekonomiyi de domuz bağıyla bağladı. Ekonomimiz boğulmak üzere. Artık bu işi ciddi faturalar ödemeden temizlemek maalesef mümkün değil. Yeni ekonomi yönetimi, ilk Merkez Bankası toplantısında vereceği faiz kararıyla sınanacak. Yeni yönetim neyi ne kadar yapabilecek, yerel yönetim seçimleri öncesinde, Saray neye, ne kadar sabredecek, ne kadarına razı olacak, bunu hep birlikte göreceğiz. Ama şunu biliyoruz; katranı kaynatmakla da şeker olmuyor. Yakın zamanda “laf dinlemediği için” görevden alınan Merkez Bankası Başkanları, rasyonel politikalar uygulamaya çalıştığı için görevden affını istemek zorunda kalan Hazine ve Maliye Bakanları düşünüldüğünde önümüzdeki dönem, maalesef umut vadetmiyor. Tabi sadece ekonomide değil, seçimin ardından siyasette, hukuk devletinde ve içtimai hayatta yaşananlar da önümüzdeki dönemin çok kolay olmayacağını gösteriyor.

"Can Atalay hala tahliye edilmedi"

Türkiye İşçi Partisi’nin seçilmiş Milletvekili Can Atalay hala tahliye edilmedi. Seçilmiş bir milletvekili bugün hukuksuzca hakkında kesin karar olmadan hapiste tutuluyor. Genel Başkanımızın da belirttiği gibi bu, sadece Can Atalay’ı değil, ona oy veren tüm insanları tutuklamak anlamına gelir. Ve buradan Saray’ı da Sarayın hâkimlerini de uyarıyoruz: bu topluma daha fazla zarar vermeyin, adaletteki erozyonu durdurun. Milletin vekil seçtiği Can Atalay’ı, milletin iradesini derhal serbest bırakın!

"Bu yapılanlar, orduyu ve İstihbarat Teşkilatı’nı siyasetin bir unsuru haline getiriyor"

Yeni kurulan Hükümet; Erdoğan’ın ve partisinin bugüne kadar anlattıkları vesayetten ve darbelerden kurtulma hikayelerine hiç uymuyor. “Askeri vesayet” diye bar bar bağıran, askeri bürokrasi üzerinden, kendine mağduriyet hikayeleri devşiren Saray, şimdi tam bir vesayet düzeni görüntüsü veren uygulamaları hayata geçiriyor. Darbeyi eniştesinden öğrenen Erdoğan, “Sır küpüm” dediği dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı’nı Dışişleri Bakanı atıyor. Yetmiyor, Milli Savunma Bakanlığına da ikinci defa bir Genel Kurmay Başkanını atıyor. Genel Kurmay Başkanlarının sivil hükümetlerde, Milli Savunma Bakanı olmasını usul haline getiriyor. Bu nasıl bir sivilleşme anlamak mümkün değil. Bu yapılanlar, orduyu ve İstihbarat Teşkilatı’nı siyasetin bir unsuru haline getiriyor. Kurumların milliliğine gölge düşürüyor.

Bu yeni dönemde Erdoğan’ın seçilmesinden en mutlu olanlar listesinin birinci sırasında üç beş maaşlı Saray şürekası faiz lobileri ve dolar baronları yer alıyorsa, ikinci sırayı da şüphesiz, Erdoğan’ın seçim boyunca taşlayarak üzerlerinden oy devşirdiği yurt dışındaki ortakları alıyor. Türkiye’deki seçimin ardından Saray’ın geri kabul anlaşması imzaladığı ülkeler çok mutlu. Hükümetin Türkiye’yi Avrupa’ya geçmek isteyen sığınmacıları bünyesinde tutan, bir sığınmacı üssüne çevirmeye, gençlerinin işlerini sığınmacılara, kaçaklara peşkeş çekmeye devam edeceğini görüp derin bir oh çektiler.

Macaristan’ın popülist lideri, “Erdoğan'ın zaferi için sadece tezahürat etmedim, çok ve çok dua ettim. Erdoğan kazanmasa, bu, Avrupa’ya bir anda iki ila üç milyon mültecinin akın etmesi anlamına gelirdi” diye açıklama bile yaptı. Bu Erdoğan’ın milletimize değil kimlere çalıştığının açık itirafı… Yine Seçimin ardından NATO da İsveç’in üyeliği için harekete geçti.  Seçimde önce söylenen laflar, kesilen raconlar unutuldu, Erdoğan seçimden sonra, “Terörle mücadele, istenen isimlerin iadesi” falan demeden İsveç’in üyeliği için NATO Genel Genel Sekreteri ile yeniden masaya oturdu.

"Seçim için yapılan “Küffara karşı ümmetin lideri” makyajları, seçimden sonra Erdoğan’ın yüzünden çok çabuk aktı"

Seçim için yapılan “Küffara karşı ümmetin lideri” makyajları, seçimden sonra Erdoğan’ın yüzünden çok çabuk aktı. Sarayın iplerini tutanlar, belli ki hemen örtülü desteklerinin diyetini istemeye başladı. Biz boşuna demiyoruz, “Bu Hükümet el iyisidir” diye. Yabancıların istediği ne varsa bir bir hayata geçerken, ülkemizin geleceği giderek karanlığa gömülüyor. Sarayın vakıflar üzerinden inşa ettiği yapıla giderek devletleşiyor. Erdoğan'ın oğlunun yönetiminde olduğu bir vakfa İstanbul’da 237 devlet okulunun yaz boyunca dini eğitimler düzenlemesi için tahsis edildiği iddia ediliyor. Bu çerçevede, yeni atanan Milli Eğitim Bakanının geçmişte, karma eğitime karşı ve Milli Eğitim Temel Kanunu’na aykırı açıklamalarını da unutmuş değiliz. Gözümüz, bu bakanın uygulamalarının üstünde olacak.

Ülkenin neresinden tutsanız, elinize saray ailesinin kontrolündeki vakıflar geliyor. Devlette erozyon, yanına yaklaşan her şeyi bir bataklık gibi çamurun içine çekiyor.  Bir yanda ekonomik sıkıntılar, bir yanda özgürlük alanının daralması, bir yanda ardı arkası kesilmeyen rezaletler gençlerimizin umutlarını yok ediyor. Bu ülkenin gençleri, artık geleceklerini vatanlarından başka yerlerde kurmaya çalışıyor. En son uluslararası bir vakfın yaptığı araştırmaya göre 18-25 yaş arasındaki her 100 gencimizden 84’ü ekonomik gerekçelerle tüketimini sınırladığını söylüyor.

Her 100 gencimizden 63’ü bir imkân olursa, başka ülkede yaşamak istediğini ifade ediyor. Doğduğu topraklarda değil, başka ülkede yaşamayı isteyen her 100 gencimizden 48’i yaşam koşullarını yükseltmek için, 20’si daha fazla özgürlük isteğiyle bu tercihte bulunduğunu söylüyor. Oysa Anadolu ve Trakyamızın topraklar çok zengindir. Bu ülke gençlerine, doğru bir eğitimle, doğru bir yönetimle, başka ülkelerdeki akranları kadar çalışarak, onlardan daha fazla refah sağlayabilir. Bu ülke gençlerine, vatandaşlarına her türlü imkânı sağlayabilecek olanaklara sahiptir.

"Muhalefetin birleşen gücü, bu hükümeti bugün değilse yarın sandık yoluyla evine gönderecektir"

Bunun için tek ihtiyacımız doğruları yapan bir yönetimdir. Hiç unutmayalım bu ülkede her iki seçmenden biri, muhalefeti, yani bizi destekledi. Bu desteği Erdoğan’ın girişimlerine rağmen bir arada tutmak bizim boynumuzun borcudur. Bu, Saray’ın denetlenmesi ve dengelenmesi, hükümetin sorumsuzluklarının, millet adına kontrolü açısından önemli bir kazanımdır. 14-28 Mayıs seçimlerinde muhalefetin birleşen gücü, bir çığ gibi artarak algı yönetmekten başka bir şey bilmeyen milleti yokluğa ve açlığa mahkûm eden bu hükümeti bugün değilse yarın sandık yoluyla evine gönderecektir.

Zaman şimdi ayağa kalkıp, üstümüzü silkeleyip, eksiklerimizi giderip bundan 9 ay sonraki seçimler için uğraşa atılma zamanıdır. Zaman, ülkenin aydınlık geleceğine inanların safları sıklaştırması zamanıdır. Unutmayın, gecenin en karanlık anı, aynı zamanda sabaha en yakın olduğumuz andır. Benim söyleyeceklerim bu kadar."

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Öztrak, "Kılıçdaroğlu istifa edecek mi?" sorusu üzerine şunları söyledi:

“CHP, bir çadır partisi değildir. Dünyada gerçekten eşine az rastlanır bir maziye sahip olan asırlık bir partidir. Yerleşik usullere sahiptir. Bu partide kimse tek başına aklına estiği gibi karar alamaz. Bütün kararlar partinin yetkili kurullarında tartışılarak alınır. Bizi başka partilerle karıştırmayın.

Genel Başkan’ımız, Büyükşehir İl ve İlçe Belediye Başkan’larıyla, partimizin İl ve İlçe Başkan’larıyla, örgütümüzün Kadın ve Gençlik Kolları Başkan’larıyla hasılı tüm seçilmişlerimizle, örgütümüzle sorunlar, meseleler hakkında istişarelerde bulunur. Bu istişarelerden farklı sonuçlar çıkarmaya çalışmamak gerekir. Bugün kongreler takvimini başlatma kararını aldık. Söylemiştim; yasal, asgari süreler dikkate alınarak bu takvimi en hızlı şekilde tamamlayacağız.”

"Kimsenin karamsar olmasına gerek yok"

CHP’ye oy veren seçmenlerle CHP arasında bir kopukluk, seçmenlerle bir küskünlük olup olmadığına ilişkin sorulan soruya da Öztrak şu yanıtı verdi:

“Ben konuşmamda da ifade ettim. Kimsenin karamsar olmasına gerek yok. Çünkü sonuç itibariyle baktığınız zaman 25 milyon seçmen, yani Türkiye’deki her 2 seçmenden 1’i Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermiş, muhalefete oy vermiş… Tabi ki bu oldukça önemli bir kazanım ve bu kazanımı muhafaza etmek zorundayız. Önümüzdeki seçimlerde bu hedefe ulaşamamanın getirdiği sıkıntıları hızla aşabileceğimizi düşünüyorum.”

CHP yönetimi olarak özeleştiri yapılıp yapılmadığına ilişkin sorulan soruya da Öztrak şu yanıtı verdi:

 “Özeleştiri ve buna dair tespitler süreci devam ediyor. Hatta geçen gün PM’de bunun en detaylı şekilde sürdürülmesi konusunda karar aldık. Bununla ilgili olarak arkadaşlarımız çalışıyorlar. Bunu önümüzdeki dönemde daha detaylı bir şekilde açıklama imkânı bulacağımızı düşünüyorum ama ilk tespitlerimiz çerçevesinde yapmaya başladık. Ben tüzükteki asgari süreler demedim, mevzuattaki asgari süreler dedim. Dolayısıyla bu asgari sürelere uyarak en hızlı şekilde kongreler takvimimizi tamamlayacağız. Bu Ekim olur, ekim ortası olur. Yolda yürürken bir bakalım."

Öne Çıkanlar