Ertuğrul Özkök'ten CHP'ye: Darmadağın ettiğiniz yüzde 48’i, bir yemek molası ile toparlayabilir misiniz?
T24'teki yazısında "Geçen çarşamba gününden itibaren bazı köşe yazarlarına CHP Genel Merkezi’nden telefon açılmaya başlandı" diyen Ertuğrul Özkök, gazetecilerin 31 Ağustos'taki yemeğe davet edildiğini yazdı.
Özkök şöyle yazdı:
Kılıçdaroğlu bu buluşmaların ilk adımını geçen hafta, medya ombudsmanı Faruk Bildirici’nin nikâh yemeğinde yaptı.
O yemekte bazı köşe yazarları ile sohbet etti.
Şimdi davet sahibi kendisi…
Perşembe günkü yemeğe davet ettiği gazeteciler kim, tam listeyi bilmiyorum ama öğrendiğim ve hissettiğim kadarı ile daha çok “Ankara kültürü olan” köşe yazarları sanki bunlar.
Ben de Ankara kökenli bir gazeteci olarak, bunun başkent siyasetinde ne anlama geldiğini çok kolay görebiliyorum.
Kılıçdaroğlu, gelecek seçime kadar CHP’nin başında kalacağı bir strateji yapıyor kendine.
Vücut dilini de, söylemlerini ve ilişkilerini de buna göre ayarlıyor.
28 Mayıs öncesi sosyal medyanın genç mecralarına giren Kılıçdaroğlu, seçim yenilgisi ile yeniden bildiği o eski geleneksel gazetecilik mahallelerine dönüyor sanki…
Klasik CHP siyasetçisinin referans gruplarına yani.
Artık hedef külliye değil, Sögütözü’ndeki dev bina
Bu stratejinin hedefi de çok açık.
Kılıçdaroğlu için artık o yüzde 48 hiçbir şey ifade etmiyor.
Türkiye’yi yönetmek hedefinden vazgeçilmiş, önümüzdeki yerel seçimler bile ikinci plana atılmış…
Tek hedef Ankara Söğütözü’ndeki devasa CHP binasındaki seçimi kazanmak…
Yemek için verilen adres: Ahlatlıbel CHP tesisleri
Yemek için verilen adres de en klasik CHP mekanlarından biri.
Çankaya Belediyesi’nin Ahlatlıbel tesisleri.
Oysa o tesisler 28 Mayıs öncesinde, Türkiye’nin demokrat kesimini birleştirmek için kurulan “Altılı Masanın” mekanıydı.
Köşe yazarları ile yemek haberini öğrenince aklıma gelen
Bu yemek haberini ve ayrıntılarını öğrenince nedense gözümün önüne 45 yıl önceki CHP Genel Merkezi geldi.
Çevre Sokak’taki o 7 katlı binada geçirdiğimiz günler, yaptığımız eğitim seminerlerini hatırladım.
O zamanlar dijital devrimin en küçük işareti bile yoktu. CHP yönetiminin gözü, klasik CHP’li delegenin duyargalarının çevrildiği gazete ofisleri ve köşe yazarlarındaydı.
Siyaset, halkı değil belli gazeteleri ve gazetecileri etkileme, desteğini alma sanatıydı.
Halkın yüzde 51’inden delegenin yüzde 51’ine
Türkiye’nin yüzde 51’inin gönlünü fethetmekten, CHP’de kendi tayin ettiği delegelerin yüzde 51’ini yanında tutmaya indirilmiş hazin bir “büyük CHP ideali” değil mi bu?
Seçimden sonra, tarihinin en büyük düş kırıklığına uğrattığı yüzde 48’in önüne çıkıp “özür dilerim” diyebilmenin yanında çok küçük ve çok küçültücü kalmıyor mu bu çaba?
Evet, Kemal Bey kampanya sırasında elinden geleni yapmıştı… Hepimize umut veren, birleştirici, toparlayıcı ve enerjik bir çabaydı bu…
Ama bir tarihi hata vardı ki, asıl onu aday belirlenmeden önce bizzat kendi yapmıştı…
Ahlatlıbel kriterleri paramparça yüzde 48’imize hayırlı olsun
Ne demişti Meral Akşener…
“Seçilebilecek bir aday…”
Ne kadar haklıymış…
Ama doğru dürüst tartıştırmadılar bile bu kadar basit bir cümleyi, bu kadar mantıklı bir talebi…
O ve kendisine destek veren medya, “ama” diyen herkesi anında çarmıha gerdi o gün.
Meral Akşener’e edilmedik hakaret bırakılmadı…
İşte böyle geldik Ahlatlıbel tesislerine…
Eminim bu yemeğe katılacak gazeteci arkadaşlarım, bu defa o ilk hatayı konuşma konusunda kendilerini daha az baskı altında hissedeceklerdir.
15 dakika yemek molasında yüzde 48’le helalleşme
Şimdi 15 dakika ihtiyaç molası…
Neyin ihtiyacı bu?
28 Mayıs akşamı bu ülkenin yüzde 48’ine yaşatılan ve en az 10 yıl üzerinden atamayacağı derin bir hayal kırıklığının gerçekçi bir tahlilini mi yapmak?
O yüzde 48’in manevi ağırlığını korumaya yönelik bir iki adım atmak, kırılmış kalplere hiç olmazsa küçük bir pansuman mı yapmak?
Yani önce kırık kalpler sokağında, küsmüş, evine kapanmış yüzde 48’le helalleşmek mi?
Keşke…