Dilek İmamoğlu: Emine Hanım’la birlikte projeler yapalım isterim
Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek Kaya İmamoğlu, T24’ten Cansu Çamlıbel'e verdiği röportajda 31 Mart gecesinden başlayarak kendi özel hayatındaki bir çok konuya değindi.
İmamoğlu, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan ile ortak projeler yapmak istediğini söyledi. İmamoğlu, “Emine Hanım’la birlikte projeler yapalım isterim. Çünkü kendisi de sonuçta ülkenin tanıdığı, çok değerli bir insan. Ve çok da güzel projeler de yapıyor. Kız çocukları için, kadınlar için projeler yapmak isterim kendisiyle" diye konuştu.
Dilek Kaya İmamoğlu’nun söyleyişinden bir kısım şu şekilde;
Pazar akşamından başlayalım. 31 Mart nasıl duygularla başladığınız bir gündü ve nasıl tamamladınız?
Pazar günü sabah ben uyandım, bahçeye çıktım. Hava çok güzeldi sizin de bildiğiniz gibi. İki tane papağan kuşu gelmiş bizim bahçeye. Aslında bizim bahçeye de devamlı geliyorlarmış ama nedense o gün fark ettim. Bir paylaşım yaptım kendi özel sayfamdan, “Baharın müjdecileri geldi” diye. O gün gerçekten bir bahar geldi. Pazar günü elbette ki heyecanlıydım. Ama bu heyecan çok değişik bir şey, içinde bir endişeyi de barındırıyordu. Bu seçimi elbette alacağımızı biliyordum ama bir endişe de vardı o gün.
“Hedefi yüzde 60 koydum, dedim ki ‘buradan birazcık aşağı inmenize izin veriyorum’”
- Endişeliydiniz ama yine de emindiniz Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul seçimini kazanacağına. Nasıl bir farkla kazanmasını bekliyordunuz?
“Ben kendime göre yüksek bir oran koydum ve bunu herkese söyledim; yüzde 60... Dedim ki; “Tabii birçok partiden adaylar olduğu için yüzde olarak onu tutturmak zor ama yine de ben hedefi oraya koyacağım. Şimdi siz buradan biraz aşağı inebilirsiniz. Birazcık aşağı inmenize izin veriyorum. en tabii anketçi değilim, yanılma payı olabilir. Ama kendi sezilerimle, kendi hissiyatımla koymuş olduğum bir yüzdeydi o. Seçimden önceki cumartesi günü sürekli kendime soruyorum; “Dilek, içindeki his ne diyor sana?” İçimde böyle garip bir his var huzursuz eden. Onun cevabını bulmaya çalıştım hep. Aslında bugüne kadar yaşadığımız o öğrenilmiş çaresizliğin içimizde bırakmış olduğu boşluğun kendisiydi belki o hissi yaratan. Akşama doğru, saat 17.00 olmadan, yani oy kullanma bitmeden ve sandıklar açılmadan o duygu tamamen içimden aktı gitti. İnsanlar oylarını kullandı. Sanki o bilgi geldi ve benim içimdeki o endişe, o boşluk duygusu tamamen aktı gitti. Ve tabii ki çok da güzel bir sonuçla karşılaştık pazar gecesi. İstanbul bazında çok fazla şaşırmadım, çünkü dediğim gibi zaten beklediğim bir şeydi. Ama bize sürpriz yapan bir iki tane çok güzel ilçemiz oldu. Onlar bizi çok sevindirdi. Havaya uçtuk hep beraber.
Bir iki sürpriz ilçeyi de çok zorladı CHP. Fatih’te mesela, Ekrem Bey’in çok yakın çalışma arkadaşı Mahir Polat sadece 2,5 puan farkla kaybetti.
Kafa kafaya geldik ama bize geçemedi Fatih. Ama hiç önemli değil. Bence biz orada adayımızla birlikte bir mucizeyi başardık. Bu güven duygusu, bu inanmışlık duygusu, Fatih'i alamasak bile o kadar insanın güvenerek oy kullanması inanılmaz mutluluk verici.
- Ekrem Bey’in seçimden önce “Dilek aslında benden daha iyi esnaftır” diye bir demeci oldu. Bu bildiğimiz bir yanınız değil. Doktoranız var ve ‘doktor’ sıfatını kullanıyorsunuz ama akademik bir göreviniz yok, öğretim üyesi değilsiniz. Aktif bir iş yaşamınız olmadığını da biliyoruz. Ama ne zaman ne iş yaptınız onu bilmiyoruz. Üniversite sonrası hayatınız nasıl geçti onu bir netleştirmenizi isterim.
Aslında o dönem çok uzun bir dönem ama kısaca anlatmaya çalışacağım. Ekrem’in “Dilek benden daha iyi esnaftır” sözünden başlayayım. Bilmiyorum tabii ne kadar iyiyim ya da iyiydim ama o yolculuk ben daha ilkokuldayken başladı. Ben Trabzon’da 10 çocuklu bir ailenin 10. çocuğu olarak dünyaya geldim. Belki size bu çok garip gelebilir ama ben ilkokulu okurken bile çalışıyordum.
- Hiç garip gelmez. Türkiye'de çok insan var böyle. Nerede çalışıyordunuz?
Benim ailemin benden böyle bir beklentisi yoktu, kendi kişiliğim nedeniyle çalışmak istedim ve çalıştım. Babam ve üç ağabeyim zaten çalışıyordu. Annem çalışmıyordu, ablalarım çalışmıyordu. Yani bizim ailedeki kadınların hiçbiri çalışmıyordu ama ben ilkokula giden bir kız çocuğu olarak çalışıyordum. Tabii ki yaz tatillerinden bahsediyorum. Trabzon'un çok ünlü bir caddesi vardır, orada ağabeyimin iki katlı bir tekstil mağazası vardı. Ben ilkokul birinci sınıftan itibaren her yaz üç ay orada çalıştım. Dördüncü sınıfta artık ağabeyim anahtarı bana verdi, sabahları saat 7’de gidip dükkânı ben açmaya başladım. Ben mağazayı hazırlıyorum, açılışı gelip ağabeyim yapıyor. Biz öyle satışa başlıyorduk. Bilirsiniz esnaf kültüründe dükkânını gelip erken toparlayan düzenleyenin en bereketli dükkâna sahip olduğu düşünülür. İşte ben iş hayatına aslında öyle başladım denebilir.
“Üniversiteyi kazandım, araya evlilik girdi, Selim doğduktan sonra eğitimime geri döndüm”
- Çekirdekten yetişmesiniz yani…
Evet, aynen öyle. Sonra babam işlerini İstanbul’a taşıdı ve ortaokulda buraya geldik. Burada da durum değişmedi. Yine yazları üç ay babamın Yeşildirek'te bir handaki yazıhanesi gitmeye başladım. Ona orada destek veriyordum. Bu böyle evlenene kadar böyle devam etti.
- Evlendikten sonra mı başlıyorsunuz İstanbul Teknik Üniversitesi’nde turizm okumaya?
Üniversite sınavını kazanıyorum. Bizim evliliğimiz araya sıkışıyor. Ekrem'le evleniyorum ve eğitimime ara vermek zorunda kalıyorum. Selim doğuyor. Selim'den üç sene sonra ben tekrar okuluma geri dönüyorum. Üniversiteyi bitiriyorum.
“Okul sürecinde hep aralarda hamile kaldım, değişik bir şey yapmışım hayatıma…”
- Hangi bölümü bitiriyorsunuz; turizm mi kamu yönetimi mi?
İstanbul Üniversitesi Turizm ve Otelcilik'te ben bir yıl okudum. Sonra geri dönüşüm oraya olmadı. Uzaktan eğitim ile Eskişehir Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdim. Dört yıllık lisans eğitimimi orada aldım. Üniversiteyi bitirene kadar Selim de 8 yaşına geldi. Sonra Kadir Has Üniversitesi’nde yüksek lisansa başladım. Bütün derslerimi de verdim ama sene sonunda bu kez Semih’e hamile kaldım. Şimdi süreç hep böyle. Değişik bir şey yapmışım kendime, hayatıma. Böyle bir enteresanlık…Tezimi yazamadan bu sefer Semih’i büyütme telaşına girdim. Selim'in de o sene liseye hazırlık sınavlarına hazırlanma süreci başladı. Ona da ağırlık vermek zorunda kaldım. Tabii benim okul yine rölantiye girdi. Semih büyüdü. Bu arada Kadir Has’ta ara verdiğim dönemden sonra daha önce aldığım derslerin sayılmasıyla ilgili birtakım problemler yaşadım. Bu nedenle ve evime de yakın olduğu için Arel Üniversitesi’ne geçiş yaparak tezimi orada yazdım, sonra da doktoraya başvurdum. O arada Beren doğdu.
- Ekrem Bey de çok yardımcı oluyor akademik kariyerinize.
(Gülüyor) Beren’i büyütürken doktoramı yazdım. Yaklaşık 6 sene sürdü.
“Ekrem’le köfteci açtık, bir buçuk sene ben işlettim orayı”
- Kamu Yönetimi’nin hangi alanıyla ilgili teziniz?
Doktora tezim liderlik üzerine. 22 Temmuz 2022'de doktora tezimin savunmasını verdim. Kabulünü aldım. Bu süreç 2022'ye kadar böyle devam etti. Aslında evlendikten sonra bir iki yıl yine abimle beraber çalışmaya başladım. Orası kısa bir dönem oldu, atlamayayım orayı da. Abimin şirketinin personel departmanında finansmanla ilgilendim. Sonra Semih sürekli hastalanınca ve kreşe uyumu söz konusu olunca yine işimi bırakmak zorunda kaldım. Sonra okula odaklandım. Bütün bunların arasında bir ara da Ekrem'in şirketinde muhasebede ona destek vermeye başladım. Sanırım bir iki yıl da onunla beraber çalıştım muhasebede. Arada bir de şöyle bir şey oldu; Beylikdüzü'nde bir köfte salonu açtık.
“Annelik, öğrencilik, iş kadınlığı… Aslında hepsinden biraz aldık”
- Seçim öncesinde Murat Kurum ile Ekrem İmamoğlu arasında polemiğe neden olan köfteci o değil ama sanırım.
Hayır, o Ekrem'in 20’li yaşlarda Güngörendeki açtığı ilk köfte salonu. Benim bu bahsettiğim Beylikdüzü'nde hemen Migros'un arka tarafında ‘İmamoğlu Köfte Salonu’ adıyla açtığımız restoran. Bir buçuk sene ben işlettim orayı. İşte böyle annelik, öğrencilik, iş kadınlığı derken bu süreçler böyle geçti. Aslında biraz biraz hepsinden aldık.
Gelelim ‘cam tavanları kırma’ mevzusuna. CHP Genel Başkanı Özgür Özel bu kavramı seçim gecesi başka bir konjonktürde, CHP’nin yüzde 25 eşiğini aşmasına gönderme yaparak kullandı. Ama bu kavram ağırlıklı olarak feminist terminolojide “kadınların hak ettikleri üst düzey pozisyonlara atanmasını engelleyen görünmez bariyer” anlamında kullanılır. Siz bu kavramdan yola çıkarak ‘Cam Işığı Kesemez’ isimli bir kitap yazdınız. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın eşi olarak bu meseleyi gündeme almanız ve aldırtmanızın sebebi neydi?
Cam tavan, sizin de belirttiğiniz gibi daha çok cinsiyet eşitsizliği ifade etmek için kullanılan bir terim. Kadınlar olarak üç aşağı beş yukarı hepimiz cam tavanı hayatlarımızda yaşıyoruz. Belki birçoğumuz bunun terim olarak farkında değiliz ama bütün kadınlara hayat hikayesini sorduğunuzda hepsinin hayatlarının belirli bir dönemlerinde muhakkak karşılaştıkları cam tavanlar var. Biz kadınların hem iş hayatında hem de toplumsal hayatta bunları kırarak yola devam etmelerini istiyoruz. Evet kadınlar belki siyasetin içinde fiziksel olarak var ama beyin olarak birçok alanda yoklar. Karar alma mekanizmalarında yoklar. Kendi yönettiğimiz kurumda bunu kırmaya başlamamız gerekiyor diye düşündüm. Ve Ekrem'in de bu konuda benden çok farklı düşünmediğini bildiğim için bunu gündeme aldım. Biz bu projeyi hazırladık, o da bunu uygulamaya koydu. Raylı sistemlerin başında profesör bir kadın yöneticimiz var. İBB'de ilk defa bir kadın genel sekreter yardımcısı oldu Ekrem’in döneminde. İlk kadın itfaiye erimiz var, kadın metro sürücümüz var.
Bu arada çokça kreş açtık, yakında sayı 150’yi bulacak. Kreş sayısını arttırmaya da devam edeceğiz. Kadınları daha çok iş hayatında görebilmemiz için, daha çok sosyal hayatta görebilmemiz için, dışarda aktif olabilmeleri için kreşler şart. Dolayısıyla bunların sayısı gittikçe artırılıyor.
Benim bir de kız öğrencilerin eğitimine destek için İstanbul Vakfı çatısı altında 2021 yılında başlayan ‘Büyüt Hayallerini’ projem var biliyorsunuz. ‘İlham Veren Adımlar’ kitabının satışından elde edilen gelirle 2023- 2024 öğretim yılında 3000 üniversiteli kız öğrenciye eğitim bursu verdik. Çok mutluluk verici bir rakam bu. Biz kızlara sadece burs vermiyoruz, onların kişisel gelişimlerine katkı sağlıyoruz. Kendi alanlarına yönelik alanlarda staj yapmalarını sağlayarak onları iş hayatına hazırlamaya çalışıyoruz ki cam tavanlarını çok önceden farketsinler ve kırmaya başlasınlar. ‘Büyük Hayallerini’ projemin bir parçası olarak inşallah önümüzdeki dönemde bir kız yurdu açmayı düşünüyorum. Hem burs veren hem de kız çocuklara yurt sağlayan bir proje olarak ‘Büyüt Hayallerini’ tüm Türkiye geneline, hatta yurt dışına taşınsın istiyorum. Biz yerel yönetimlerde kadınların cam tavanlarını kırmalarına yönelik ne kadar çok çalışma yaparsak, yönetimlerimiz daha etkin ve üretici olacak diye düşünüyorum. Halihazırda kadınların katılımıyla yapılan çalışmaların sonuçları da zaten bu düşüncemi destekliyor.
- Geçen sene cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken CHP’nin kurduğu Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu olmuştu. Altılı Masa’da İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in başlattığı tartışmanın ardından eşiniz de ‘cumhurbaşkanı yardımcısı’ olarak sisteme eklenmişti. Bu sene 31 Mart’ta ortaya çıkan tablonun ardından toplumun kulak verdiği pek çok kanaat önderi açık açık “Geçen sene Kemal Kılıçdaroğlu yerine Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş aday gösterilseydi, Tayyip Erdoğan dönemi biterdi” yorumunu yapıyor. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz bugün? “2023’te aday Ekrem olsa sonuç başka olurdu” diyor musunuz?
Şimdi tabii ki geçen sene bir kaybediş oldu. Hepimiz çok büyük hayal kırıklığına uğradık. Bugün başarıdan sonra evet herkeste böyle bir genel kanaat var ama o dönemin ruhu, şartları, konjonktürü gereği öyle olması gerekiyordu.
“Bu dönemin ruhu başarıyı kabul ediyor artık”
Onu bilemiyorum. Çok net cevaplanabilecek bir şey değil. O dönem gerçekten öyle olması gerekiyordu ve öyle oldu. Belki bu dönemin ruhu böyle bir başarıyı kabul ediyor artık. Ya da böyle bir başarının artık bugün dışarıya vurması gerekiyordu. Bence çok da fazla artık o geçmişe takılmamak gerekiyor. Biz bu başarıyı elde ettik hem Ankara, hem İstanbul, hem Türkiye genelinde. Muhteşem bir başarı.
“Kaybedilen belediyelere ağırlık vermemiz gerekir, diye söyledim’”
- Ama sonuçta Türkiye'yi dört sene daha başka bir parti ve onun lideri yönetmeye devam edecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi partisinin yönetmediği belediyelere engel çıkartmaya devam edebileceklerini bu seçimden önceki kampanya sürecinde alenen söyledi.
Biz ona takılmıyoruz ama. CHP bu seçimde, bütün Türkiye'de birinci parti olarak çıktı ve bu inanılmaz gurur verici. Belki bir sene önce olacaktı ama şimdi oldu. Bugün olması gerekiyormuş. Bence bugünü milat kabul edip, bugünden sonraya bakmak gerekiyor. CHP'ye çok fazla iş düşüyor. Bütün yerel yönetimlere çok fazla iş düşüyor.
O pazarı pazartesiye bağlayan gece biz sabah 5’e doğru uyuduk. Uyumadan önce Ekrem’e kurduğum ilk cümle şudur; “Bu kesinlikle çok güzel bir başarı. Bunu hakkıyla, layıkıyla yerine getirmek gerekiyor. Gerçekten çok çalışmak gerekiyor. Kaybedilen belediyelere de ağırlık vermemiz gerekiyor artık.” Ama sonuçta bugün biz kazandık, çok güzel bir zafer elde ettik. Bundan sonrasına bakmamız lazım. Eminim ki Türkiye genelinde Genel Başkanımız da böyle bakıyor. Bir Cumhuriyet Halk Partili olarak bu partimi ülkede birinci partiyi gördüm ya benim mutluluğum tarif edilemez.
“Beş senedir Emine Hanım’ı pek çok şeye davet ettik, sadece bir kez teşekkür mektubu geldi kendisinden”
- 2019’da sizi hiç tanımıyorduk. Daha o günden birileri eşinizin o seçimdeki rakibi Binali Yıldırım'ın eşi Semiha Yıldırım ile fotoğraflarınızı yan yana koyup ikinizi dış görünüş üzerinden kıyaslayan çirkin sosyal medya paylaşımları yapmıştı. Bunun üzerine siz de çıkıp demiştiniz ki; “Eğer bir aşağılama ya da güzelleme yaptıklarını sanıyorlarsa bilmeliler ki beni de aşağılıyorlar. Çünkü ben Sayın Semiha Yıldırım’ın fotoğrafına bakınca kendi annemi, kendi ablamı görüyorum. Onların tercihi de böyle. O yüzden bu paylaşımı hiç iyi niyetli bulmuyorum.” Geçen beş sene içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyaseten eşinize çok yüklendi. Hatta Ekrem Bey Erdoğan’ın kendi ismini anmaması karşısında çeşitli espriler yaptı. İki adam arasında bir gerilim hattı var sanki. Ama sonuçta Ekrem İmamoğlu beş sene boyunca İstanbul’u, Erdoğan da dört sene daha Türkiye’yi yönetecek. Siz Ekrem İmamoğlu’nun eşi olarak orada bir hat, bir kanal açma yönünde adım atar mısınız mesela Emine Hanım nezdinde? Yoksa “Ben o topa girmem” mi dersiniz?
Aslında biz 2019'da seçildikten sonra birçok davetimize Emine Hanım'ı davet ettik. Sizin şu anda sorduğunuzu biz o zamandan beri yapmaya başlamıştık zaten. Kadınlar Günü etkinliklerimize davet ettik kendisini. Beş senedir özel günlerde kendisine mesaj iletiyorum. Yani benim böyle bir iletişim kurma çabam var. Ama bugüne kadar olmadı, gerçekleşmedi.
“Emine Hanım ile birlikte projeler yapalım isterim, biz yine teklifimizi götürürüz”
- Emine Erdoğan hiçbir davetinize geri dönmedi mi?
İlk Kadınlar Günü etkinliğimizde mektup geldi. Çok da güzel bir ‘teşekkür’ mektubu aldım Emine Hanım'dan. Onun dışında herhangi bir iletişimimiz olmadı. Ama bundan sonra tabii ki olur. Neden olmasın? Yine biz teklifimizi götürürüz. Birlikte olmak isterim. Emine Hanım’la birlikte projeler yapalım isterim. Çünkü kendisi de sonuçta ülkenin tanıdığı, çok değerli bir insan. Ve çok da güzel projeler de yapıyor. Kız çocukları için, kadınlar için projeler yapmak isterim kendisiyle.
“Ülkedeki barışın, sükunetin yolu kadınlardan geçiyor, biz bunu Emine Hanım’la birlikte başarabiliriz
- Tabii siz proje bazında birlikte olmaktan bahsediyorsunuz… Olur da bir gün ortak proje geliştirme yönündeki olumlu yanıt alırsanız Emine Erdoğan’dan, siyasetteki gerilimli ortamın yumuşamasına katkısı olur mu bunun sizce?
Kesinlikle katkısı olur. Sadece bir proje bile gerçekleştirsek beraber, onun bile Türkiye'deki bu gerilimli ortamı yumuşatacağını düşünüyorum. Bizim birlikteliğimiz, iletişimimiz tabii ki inanılmaz derecede iyi gelir Türkiye'ye. Zaten bu ülkedeki barışın, sükûnetin, sevgi dilinin ve birbirimizden farklı olmadığımız mesajının 86 milyonda karşılık bulması için ilk önce kadınların bunu başarması gerekiyor. Bunun yolu kadınlardan geçiyor. O yüzden kadınların daha çok ön planda olmasını istiyorum ben. Biz bunu Emine Hanım'la başarabiliriz. Noktayı koyuyorum burada.
Daha seçim zaferinin yaşandığı gece Ekrem Bey’e söyledikleriniz beni yine o YouTube’daki programda Ekrem Bey’in söylediklerine götürdü. Sokaktaki seçmenden ya da parti içindeki tartışmalarda muhataplarından aldığı eleştirden daha fazlasını sizin kendisine yönelttiğini söylemişti. Zaferin ardından söylediklerinize de bakınca Ekrem Bey’in evde hep böyle bir hizaya çekilir durumu var sanki...Siyasetçi Ekrem İmamoğlu’nun en çok eleştirdiğiniz yanı nedir? Ya da mesela bu son kampanya sırasında eleştirdiğiniz bir şey oldu mu?
Bu son süreçte çok güzel bir kampanya yönetti. Tabii ki bunun belki eksikleri vardır, konuşabiliriz ama ben çok güzel bir kampanya yönetildiğini düşünüyorum. Benim onda tek eleştirdiğim şey biraz sağlığını ihmal ediyor olması. Biraz ihmal etti sağlığını. Zaten bu tempoda spor ve yemek konularında hiç düzeni kalmadı da uyku da çok az uyudu. Dört beş saatlik uykularla götürdü bütün süreci. Ama tabii öyle de olması gerekiyordu, öyle olmasaydı biz bugün bu başarıyı elde edemezdik. Artık sağlığına biraz dikkat etmesini isterim. Ama benim eleştirim bitmez. Ben her daim eleştiri yaparım. Bizim toplumumuz eleştiri sanki hep negatif bir şeymiş gibi anlar. Ama aslında eleştiri birini bitirmek ya da aşağı çekmek için değil aksine güç vermek için yapılan bir şeydir. Yani ben Ekrem’e ne yapmaması gerektiğini söylediğimde mutlaka yapması gerekeni de söylüyorum. “Tamam, bunu eleştiriyorsun peki yerine ne koyalım?” diye sorar o da her zaman. Ben de o zaman diyorum ki “Böyle yapsan daha iyi olur, şöyle yapsan daha iyi olur.”
- Dinler mi sizi?
Bence dinliyor. (Gülüyor)
“‘Tamam hayatım öyle yapalım’ demiyor ama sonra görüyorum ki benim söylediğim kulağında küpe olarak kalıyor”
- Ama siz bir şey söylediğinizde çok da reaksiyon vermiyor, doğru mu anlıyorum?
Tabii çok net bir şekilde “Tamam hayatım öyle dediğin gibi yapalım elbette” gibi bir cevap almıyorum. Ama arkadan işin işleyişini takip ettiğimde görüyorum ki benim söylediğim kulağında küpe olarak kalıyor. Böyle de olmalı, ben böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Buradaki bizim çıkış amacımız belli; bu ülkeyi refaha ulaştırmak, bu ülkeyi Atatürk'ün önümüze çizdiği gibi çağdaş ve medeni seviyeye ulaştırmak. Ben Ekrem siyasete girdiğinde de...
“Beylikdüzü’nden ilk aday olurken ‘Fark yaratamayacaksan bizi hiç siyasete bulaştırma’ demiştim”
- Siz de Ekrem Bey'le beraber siyasete girmişsiniz bence…
O siyasete girdiğinde ben ona şunu söyledim; “Eğer Beylikdüzü’nde gerçekten fark yaratacaksan, gerçekten Beylikdüzü’nün çehresini değiştireceksen gir bu işe. Ama yapmayacaksan hiç bizi siyasete bulaştırma.” Ben bunu yine bir mentor edasıyla söyledim diye düşünüyorum, Ekrem'i biliyorum çünkü. Bir işe başladığında kendini o işe nasıl adayacağını, nasıl hakkını vermeye çalışacağını ve nasıl gecesini gündüzüne katacağını çok iyi biliyorum. Tanıyorum çünkü kendilerini. Kendileri tanıdığım olur. (Gülüyor)
Sonuçta gerçekten de Beylikdüzü'nü inanılmaz değiştirdi, çok güzel hizmetler verdi. Zaten o başarısı onu İstanbul'a taşıdı. İstanbul'da da çok güzel hizmetler yaptı ve yapmaya da devam edecek, etmeli. Ben var olduğum sürece bu böyle olacak.
Çocuklarım özgür bir ülkede yaşamak istiyorlar. Benim büyük oğlum 26- 27 yaşında, diğeri 18 yaşında bu sene üniversite sınavına gelecek. “Nasıl bir ülkede yaşamasını istiyorsun?” diye bana sorarsanız, özgür, çağdaş, hür, istediği eğitimi alabileceği, özgür olabileceği bir ülkede yaşamasını isterim. Niye gitsinler yabancı ülkede yaşasınlar? Bizim o imrendiğimiz ülkelerden neyimiz eksik? Bizim onlardan fazlamız var. Sadece yönetimsel olarak 30 yıldır bir kapanmışlığımız var. Ama biz bunu kırabiliriz ki kırdık. Kırdık biz bu cam tavanları.
“Kaybetmeyi hiç düşünmedik, öyle olsa da bir şekilde yolumuza devam edecektik; artık siyasetten dönüş olmazdı”
- Ekrem Bey Beylikdüzü'nde ilk aday olduğunda öyle demiş olmanızdan yola çıkarak şunu sormak istiyorum; 31 Mart seçiminde İstanbul’u kaybedeceğini hiç düşünmemişsiniz ama diyelim ki Ekrem Bey geçen hafta seçimi kaybetmişti, “Çok yorulduk, yıprandık, bırak bu siyaseti de evimize dönelim” der miydiniz?
Ya çok samimi söyleyeceğim size, hiç kaybetmeyi düşünmedik. Bende de Ekrem’de de hiç öyle bir düşünce hiç olmadı. Olmazdı da hadi oldu ve biz bu seçimi kaybettik…Öyle olsa da biz bir şekilde yolumuza devam edecektik.
- “Kaybetsek bile artık siyasetten dönüş olmazdı” diyorsunuz.
Olmazdı.
- Ekrem İmamoğlu’nun artık belediye başkanlığından öte bir yola girdiğini düşündüğünüz için mi söylüyorsunuz bunu? Artık hedef ülkeyi yönetmek mi?
Ekrem olduğu için söyleniyorum, inanın. Bunca sohbetten sonra benim samimiyetime inandığınızı düşünüyorum. Ekrem olduğu için değil, dışarıdan bir göz olarak bakarak söylüyorum, kuruyorum bu cümleyi; Ekrem ve Ekrem gibi siyasetçilere bu ülkenin çok ihtiyacı var. Başka türlü olmayacak çünkü.