Başak Demirtaş adaylıktan neden vazgeçti?
DEM Parti'nin İstanbul adayı olması beklenen Başak Demirtaş, dün yaptığı açıklamayla aday olmayacağını duyurdu.
Başak Demirtaş'ın aday olmayacağına ilişkin yaptığı açıklama ile birlikte neden aday olmadığına ilişkin ihtimaller, kamuoyunda konuşulmaya başlandı.
Artı Gerçek yazarı İrfan Aktan, Başak Demirtaş'ın neden aday olmaktan neden vazgeçtiğini köşesine taşıdı. Aktan, "Senaryolar, komplo teorileri, ithamlar ve ezberler bir yana, ortada hâlâ izaha muhtaç bir 18 günlük süreç var" dedi.
Aktan'ın yazısı şu şekilde:
"Başak Demirtaş neden aday olabileceğini açıkladı ve ama neden vazgeçti?
Öncelikle Başak Demirtaş’ın 7 Şubat’taki açıklamasına bakalım: “Gelinen aşamada benim İstanbul Büyükşehir Belediyesi adaylık beyanımın bir başvuruya dönüşmemesi konusunda da Partimizle ortak görüş birliğine varmış bulunmaktayız. Tüm halkımız ve partililerimiz bilmeli ki bütün kararlar Partimizle tam bir uyum ve koordinasyon içerisinde alınmıştır.
Demirtaş’tan sonra eşi Selahattin Demirtaş da DEM Parti milletvekilleri Mehmet Rüştü Tiryaki ve Saruhan Oluç aracılığıyla bir açıklama yaptı. Tiryaki, Demirtaş’ın açıklamasını şu sözlerle aktardı: “Başak hanımın adaylık açıklaması partimize güç vermek içindi, geri çekilme açıklaması da partimizin bilgisi dahilinde. Bütün bu süreçler birlikte yürütülmüştür. Halkımız bilsin, halkımız bize güvensin; ne yaptığımızı biliyoruz, diyor sevgili Selahattin Demirtaş. Selahattin Demirtaş’ın sözleri ile ifade ediyorum. Dedi ki, ‘Biriz, bütünüz aramızda herhangi bir ayrılık gayrılık yok. Parti ile benim aramda ayrılık gayrılık yok. Halkın kafasını karıştırmaya çalışanlara kimse pirim vermesin.’
Başak ve Selahattin Demirtaş’ın bu sürecin DEM Parti’yle koordinasyon içinde yürütüldüğüne dair vurguları, 21 Ocak açıklamasının Demirtaşların inisiyatifine dayandığına ve fakat DEM’in Başak Demirtaş’ın adaylığını istemediğine dair şayiayı ortadan kaldırmaya yönelikti.
Nitekim DEM Parti’nin farklı pek çok yetkilisiyle yaptığım çok sayıda görüşmelerden çıkardığım sonuç da, bu sürecin Başak ve Selahattin Demirtaş’ın “kişisel” veya “ailevi” gayeleriyle uzaktan-yakından alakası olmadığı yönündeydi.
Öte yandan Başak Demirtaş’ın 21 Ocak açıklamasıyla Leyla Zana’ın Gazete Duvar’dan Vecdi Erbay’a verdiği mülakatın aynı gün yayınlanmasının da tamamen bir tesüdüf olduğunu biliyorum. Zira son derece başarılı bir gazeteci olan Erbay, uzun zamandır Zana’yla söyleşi yapmaya çalışıyordu ve nihayet bu girişimi sonuç vermişti. Yani Demirtaş ve Zana birbirlerinden bihaber bu açıklamaları yapmıştı.
Fakat Zana mülakatının zamanlaması ve içeriği, Başak Demirtaş’ın hem 21 Ocak hem de 7 Şubat hamlelerini anlamlandırmak için önemli işaretler içeriyordu.
Leyla Zana, Tayyip Erdoğan’ın 8 ekim 2015’te “buzdolabına konulmuştur” dediği çözüm sürecini yeniden başlatması gerektiğini söylüyor ve 31 Mart öncesinde Erdoğan’a açık çağrı yapıyordu.
Sadece Zana değil, DEM Parti ve genel olarak Kürt hareketi 31 Mart seçimleri öncesinde, özellikle İstanbul seçimi bağlamında AKP’yi yeni bir “hukuki sürece” zorlamak istiyor.
Nasıl bir “hukuki süreç” mi?
Kürt sorununun çözümüne yönelik kapıyı aralamak üzere üç temel başlıktan söz edilebilir.
Buna göre,
1- DEM Parti HDP’ye yönelik kapatma davası ile Kobani Davası’nın siyasi değil, gerçek manada hukuki bir şekilde işletilmesini, yani AKP-MHP’nin mahkemeleri “yönetmekten” vazgeçmesini istiyor.
2- DEM Parti Kürtlerin seçme ve seçilme hakkının ortadan kaldırılmasıyla eşanlamlı olan kayyum politikasından, yine hukukun bir gereği olarak vazeçilmesini istiyor.
3- DEM Parti Abdullah Öcalan üzerinde yürütülen ama hiçbir hukuki dayanağı bulunmayan tecrit uygulamasından, yine hukukun bir gereği olarak vazgeçilmesini istiyor.
DEM Parti’nin Başak Demirtaş ve Leyla Zana’nın 21 Ocak’ta yaptıkları açıklamalardan önce ve sonra AKP’yle yukarıdaki talepler çerçevesinde çeşitli temaslar kurduğu tahmin edilebilir. Fakat öyle anlaşılıyor ki, DEM’in yukarıdaki üç temel talebi AKP tarafından karşılanmıyor. Yani AKP, hukuka riayet etmeyi en azından şu ana kadar kabul etmiş görünmüyor.
Aslında Başak Demirtaş’ın 21 Ocak’taki görüşmemizdeki açıklamasında sarfettiği bir cümle, 7 Şubat’ta neden vazgeçtiğine dair yanıtı da barındırıyordu: “Demokrasi ve toplumsal barışın önünü açacağına inanırsak, düşünebiliriz.”
Öyle anlaşılıyor ki, aradan geçen 18 günde Başak Demirtaş ve DEM Parti, girişimlerinin henüz “demokrasi ve toplumsal barışın önünü açmayacağını” gördü ve belki de şimdilik vazgeçti.
Fakat DEM Parti ve Demirtaş bu geri çekilmenin İmamoğlu lehine bilabedel bir adım olmasını da arzulamıyor. Bunun da iki nedeni var. Birincisi Kürtlerin, DEM Parti tabanının İmamoğlu’na yönelik tepkisi ve kendi güçlerini göstermek istemesi. İkincisi ise CHP’nin ve esas olarak İmamoğlu’nun DEM Parti’ye mesafeli yaklaşımı.
Nitekim tablonun geneline bakıldığında CHP ve AKP’nin İstanbul yarışına Kürtsüz girme konusunda “anlaştıkları” görülüyor. Her iki parti de Kürtlere elle tutulur hiçbir vaatte bulunmadan, yani İstanbul’u “Kürtlere hiçbir şey kazandırmadan” kazanmak istiyor. DEM Parti de her ikisine bir ders vermek istiyor ve bu “dersin” formülünü de çeşitli hamlelerle yaratmaya çalışıyor.
Şu aşamada DEM Parti’nin ne AKP ne de CHP’yle bir anlaşması söz konusu. Fakat ortada bir anlaşma varsa, bu da AKP ve CHP arasındaki “Kürtsüzlük anlaşması” olarak tanımlanabilir.
Öte yandan bazı Kürt kesimleri DEM ile AKP arasında bir “anlaşma” yapılmasını arzuluyor. Fakat AKP’nin böyle bir arzusu da, niyeti de, MHP dolayısıyla kabiliyeti de bu aşamada yok. Yani DEM Parti şu aşama itibariyle hem CHP’ye hem de AKP’ye karşı bir pozisyonda ve bu pozisyonunu her iki tarafı da bıçak sırtında tutacak şekilde formüle etmek istiyor.
Bu da DEM Parti’yi son derece mahir siyasi manevra kabiliyeti göstermeye zorluyor.
Peki DEM Parti ne yapacak?
Öğrendiğim kadarıyla DEM Parti her durumda İstanbul’dan aday çıkaracak.
Eğer bu aday Başak Demirtaş olsaydı, AKP Kürtlere hukuku bile vermeden İstanbul’u tereyağından kıl çeker gibi kazanabilecek ve sonraki dört yıllık seçimsizlik döneminde Kürtlere yönelik baskısını had safhaya çıkaracaktı. Gelinen noktada Başak Demirtaş ve DEM Parti buna müsaade etmeyeceklerini gösterdi.
Bununla birlikte DEM Parti, Demirtaş olmasa bile yine “güçlü” bir başka adayla İstanbul seçimlerine girecek. Dolayısıyla bundan sonra İstanbul’da AKP’nin işi zor olacak ama Ekrem İmamoğlu’nun işi de kolay olmayacak.
Öte yandan DEM Parti ve Başak Demirtaş’ın hamlesinin zamanlama itibariyle erken olduğuna dair eleştiriler de yapılabilir. DEM Parti ve Demirtaş, “keşke 21 Ocak hamlesini bütün süreçler tamamlandıktan sonra yapsaydık” diyor mu, bilmiyoruz.
Keza DEM Parti’nin, Başak Demirtaş ismini coşkuyla karşılamış olan tabanına bu “vazgeçişi” nasıl anlatacağı da henüz belli değil.
Şu aşamada belli olan tek şey, 31 Mart’a henüz çok uzun bir zamanın kalmış olduğu ve sürecin kimsenin bugünden öngörümeyeceği bir noktaya evrilebilme potansiyeli taşımaya devam ettiği.