Babacan: Türkiye, Beştepe’den yönetilemez
Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) bir süredir periyodik olarak hazırlayıp kamuoyuyla paylaştığı ve “hayalimizdeki Türkiye’yi somutlaştırmak” olarak tanımladığı eylem plânlarının 7’ncisi olan Yerel Yönetimler ve Şehircilik Eylem Plânı’nı dün Bursa’da düzenlediği basın toplantısıyla ilgiye açtı.
Genel Başkan Ali Babacan, toplantının açılışında yaptığı konuşmada siyasetin sadece şikâyet ve eleştiri demek olmadığını, aynı zamanda sorunları tespit etme ve çözümleri ortaya koyma işi de olduğunu kaydederek, geliştirdikleri eylem plânlarıyla bunu amaçladıklarını belirtti ve “Sorunlar karşısında elimizdeki bu çözümlerle iktidarı hedefliyoruz” dedi.
Yerel yönetimden öte “yerinden yönetim”
Türkiye’nin sadece iktidar sorunu değil, bir zihniyet sorunu yaşadığının altını çizen Babacan, ülkenin yeni bir zihniyetle yönetilmesi gerektiğini, yerel yönetimler için de DEVA Partisi’nin zihniyetinin “tam demokrasi” olduğunu ifade ederek, “Türkiye, Ankara’nın Yenimahalle ilçesinin Beştepe semtindeki bir evden yönetilemez. Türkiye, yerinden yönetilmeli. Yerinden yönetim çok önemli bir kavram. Demokratik sistemin ve kültürün geliştirilmesi ancak yerinden yönetimle sağlanır. Dolayısıyla yerel yönetimde yerinden yönetimi esas alıyoruz” diye konuştu.
Aynı doğrultuda, hiçbir zaman İçişleri Bakanı’nın yerel yönetimler üzerinde vesayet kurmasına izin vermeyeceklerini de vurgulayan DEVA Partisi lideri, kayyum gibi millet iradesini gasp eden uygulamalara da belediyelerde dizginleri eline alan bir avuç vurguncunun yaptıklarına da son vereceklerini sözlerine ekledi.
Kentsel dönüşüm değil, kentsel yenilenme
Babacan’ın konuşmasından sonra kürsüye gelen DEVA Partisi Yerel Yönetimler ve Şehircilik Politikaları Başkanı Candan Karlıtekin de ortaya çıkan yeni eylem plânıyla hedeflenenlere ve bu hedeflerin nasıl bir sistem dahilinde gerçekleştirileceğine ilişkin bilgiler verdi. Kentsel dönüşüm yerine “kentsel yenilenme” kavramını tercih ettiklerini belirten Karlıtekin, “15 dakikalık kent/kendine yeten semt modeli”nden “yıldız şehirler” idealine, “tersine göç”ten “Belediye İktisadi Teşebbüsleri”ne açılan yelpazede yapmayı hedeflediklerini anlattı. TOKİ’nin haksız kazanç temin etme, şehir siluetinin bozulması ve kamu arazilerinin yağmalanması yolunda bir araç olmayacak şekilde yeniden yapılandırılacağının altını çizen Karlıtekin, inşaat sektörüne değil, inşaat sektörünü kendilerine binek yaparak milletin hakkını-hukukunu gasp edenlere karşı olduklarının altını çizdi.
İmar plânlarında Cem Evleri olacak
DEVA Partisi’nin yeni eylem plânında trafik park ve ceza uygulamalarının yerel yönetimlere devredilmesi; kente karşı işlenen suçlar kavramının hukuk sistemine intibakı; eşit vatandaşlık hakkı temelinde imar planlarında cem evlerine de mekân ayrılması; park alanı ve ana arterlerde ücretsiz Wi-Fi hizmeti verilmesi; kadına karşı şiddette “Tek Kapı Sistemi” oluşturulması; hayvan yaşam alanlarının çoğaltılması gibi çarpıcı başlıklar yer alıyor.
Lüks yaşamayı hak etmeniz lazım
Ali Babacan toplantı sonrası basın mensupları ve partililerle gerçekleştirdiği sohbette de kayda değer açıklamalarda bulundu. Enflasyon sorununun çözülmesi ve enflasyonun tek haneli rakamlara inebilmesi için en önemli noktanın döviz kuruyla ilgili sükuneti sağlamak olduğunu belirten DEVA Partisi lideri, Türkiye’de hayat pahalılığının başta gelen sebebinin döviz kuruyla ilgili kontrolün elden kaçması olduğunu söyleyerek şöyle devam etti:
“Bunu aşmanın ilk yolu Merkez Bankası’nın bağımsız olması ve başına işinin ehli insanların atanmasıdır. Merkez Bankası her şeyi Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla yapıyor, yanlış talimatlar da yanlış sonuçlar doğuruyor. İkinci önemli konu bütçe, yani mali politikalar ve yapısal reformlar konusu. Enflasyonun en önemli kaynağı maliyetler. Aklı başında bir Merkez Bankası bu sorunu anında kontrol altına alır. Enflasyon önden koşuyor, maaş artışları enflasyonu yakalamaya çalışıyor. Mesele enflasyonu düşürmek. Enflasyonun düşeceğine ilişkin kanaat oluşunca faizler hemen düşüyor, faizler düşünce ekonomik canlanma zaten geliyor. Tabii kur bir kere yükselince geri gelmez, ama önemli olan kuru makul bir seviyede tutarken arkasından gelir seviyesini yükseltmeye böylece alışverişi, ekonomiyi canlandırmaya çalışmak.”
Türkiye’nin inşaata dayalı büyüme modeli ile yol alışındaki sorunlar üzerine de bütün kaynakları inşaata ayırarak büyüme inancının çok yaygın olduğunu ancak bunun böyle olmadığını kaydeden Babacan şunları söyledi:
ÇOK UYARDIM VE TERS DÜŞTÜM O ZAMAN BAŞBAKAN OLAN CUMHURBAŞKANI İLE
“Ben çok uyardım ve ters düştüm o zaman başbakan olan şimdiki Cumhurbaşkanı ile… Türkiye’nin dışarıdan borçlandığı bir dönem, borçlanılan kaynaklar lüks ofislere, AVM’lere yatırıldı ve bu yatırım döviz üreten bir yatırım değildi. Bir ülke döviz borçlanıyorsa döviz üreten yerlere yatırım yapması lâzım. Sanayiye yatırılması gereken, ihracat ve turizm üzerinden döviz getirecek alanlara yatırılması gereken kaynaklar, döviz getirmeyecek alanlara yatırıldı. Ben ayrıldıktan sonraki ilk kriz, enerji ve inşaat sektöründe çıktı. Koca koca inşaatlar kaba halde kaldı. Sonra 2017 referandumu, 2018’de damadın bakan yapılması, ardından Merkez Bankası rezervlerinin boşaltılması derken ülke karambole girdi. İnşaat sektöründe üst yapının, yani lüks ofisler, AVM’lerin refah artışından sonra gelmesi lazım. Önce kazanmanız, hak etmeniz, ondan sonra o hak ettiğinizle istiyorsanız fahiş, lüks yaşamanız lazım. Türkiye’de bu sıralama kaydı inşaat sektöründe. Yolsuzluğun toplam para olarak üçte ikisi burada, inşaat sektöründe. İktidarın ilk 90 gününde bunu değiştirmemiz lazım. Zamanında tedbir alınmazsa yeni bakanlar da hemen kuşatılır, özel ilişkilerle menfaat arayışlarında olanlarla. Buna fırsat vermemek lazım. Çünkü en güvendiğiniz insanlar bile ne yazık ki değişebiliyor.”