Ahmet Şık: Kemal Bey'e en çok oyu alacak aday siz değilsiniz dedim
TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, T24'ten Cansu Çamlıbel'in sorularını yanıtladı.
Gündeme ve 31 Mart seçimlerine ilişkin konuşan Ahmet Şık, 2023 yılında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de değindi.
O dönem Medyascope'ta Ruşen Çakır'ın programında "Alevi aday kazanamaz" sözlerinin yanlış anlaşıldığını anlatan Ahmet Şık, Kemal Kılıçdaroğlu ile de bu konu hakkında görüştüğünü anlattı.
Ahmet Şık, Kılıçdaroğlu'na "Gönlümüzün adayı sizsiniz ancak en çok oyu alacak olan aday siz değilsiniz" dediğini aktardı.
Röportajın ilgili kısmı şu şekilde:
“Alevi mahallesinde bir selefi gruba katliam yaptırılacağı bilgisi üzerine o lafları söyledim”
Ruşen ile yaptığımız programda o şekilde konuşmamın sebebi aslında kulağıma gelen bir bilgiydi. O bilgi kırıntısı üzerinden endişelerim vardı. Tam o sıralarda belki hatırlarsın Kemal Bey, SADAT’ın önüne gitmişti. Bana gelen bilgiyle Kemal Bey’in SADAT’ın önüne gitmesi arasında bir bağ vardı. Yani aslında belli ki ikimize de aynı bilgi gelmişti o dönemde.
Tanıdığım bir istihbaratçı iktidarın seçimi kaybetme riskinin büyük olması durumunda -hele ki Kemal Bey'in adaylığı söz konusu iken- birilerinin bir Alevi katliamı organize edebileceğini söylemişti.
Şimdi şunu biliyorum; devlet içerisinde bir kanattan CHP'ye ya da Kemal Bey'e de birtakım bilgiler gidiyordu. Ankara’yı sen de biliyorsun. Herkesin herkesle türlü ilişkilenme biçimleri var. Bana anlatılan ve beni çok korkutan o plan şuydu; bir Alevi mahallesinde yabancı bir Selefi bir gruba katliam yaptırmak. Çok büyük bir fay hattı. Alevileri denkleme sokuyorsun, solcuları denkleme sokuyorsun, yabancı düşmanlığıyla hemhal olmuş bir lümpen kuşağı devreye sokuyorsun. Yabancı düşmanlığı var, bunun siyasette bir kuşağın idolü haline gelmiş temsilcisi var. İktidar o kadar kritik bir seçime gidiyordu ki hiçbir şeyi de kaybetmeye tahammülü yoktu. Zaten böylesi bir plan işlese ortaya çıkan kaotik durum seçimi kaybetmesini engellerdi. Ya da seçimi kaybederse o kaotik ortam zaten herkes için bir kaçış fırsatı olurdu.
Ben bu bilgi üzerinden Ruşen'le programda bir şeyler anlattım. Normalde Ruşen her şeyi kaydeder, kesmeden yayınlar. Ben bunları konuşmaya başlayınca Ruşen kaydı kesti. “Ben bunları yayınlayamam. İnanılmaz baskı görüyoruz zaten. Bunları yayınlarsak sıkıntı olur” dedi. Ben de “O zaman kırp gitsin” dedim. Tabii o kısım çıkartılınca da kalanlar anlamsız, havada kalan ifadelere dönüştü. Bir de sosyal medya diye bir bataklık var. Orada da laflarım sanki “Alevi adaya oy verilmez” demişim gibi çarpıtıldı. İnanılmaz bir kampanya başlatıldı.
"Kemal Bey'e gönlümüzün adayı sizsiniz ama en çok oyu alacak aday değilsiniz dedim"
Seçimden beş altı ay önce yaptığımız o görüşmede, “Benim sizden özür dilemem gerekiyor mu?” diye sordum. O da dedi ki “Yok canım, ben seni bilmiyor muyum.” Ona “Gönlümüzün adayı sizsiniz. Çünkü bir Dersimlisiniz, iki Alevisiniz. Türkiye'nin en tartışma götüren iki önemli kimliğini üstüne taşıyan biri ortak aday olup kazanırsa, tartışmalı her alana dair çözüm için bir toplumsal ehliyet almış olacak. O yüzden önemsiyorum. Ama kesinlikle en çok oyu alacak kişi siz değilsiniz” dedim. O da “En çok oyu sence kim alır?” diye sordu. Ben de Ekrem İmamoğlu olduğunu söyledim. Ben bu görüşümü ona bir gazeteci gözlemi olarak aktardım çünkü ben yıllardır bütün Anadolu’yu geziyorum. O ‘Anadolu irfanı’nın ne olduğunu biliyorum ben. Hala Kürtlerin, Alevilerin kuyruğu olduğuna inanan koca bir yığın var memlekette. O yüzden de biliyordum ki pek çok insanın isteseler bile eli Kemal Bey’e oy atmaya gitmeyecekti. Benim zalimliğiyle, düşmanlığıyla, ayrımcılığıyla tanıdığım ve bildiğim devlet, Dersimli Alevi Kemal Kılıçdaroğlu’na devleti teslim etmez. Sağcıların çok severek kullandığı tabirle, o bin yıllık devlet geleneği bize bunu söylüyor. Ben bunları söyledim, Kemal Bey dinledi. Bir şey demedi.
Kemal Bey'i gerçekten anlamak çok güç birisi. Tam bir poker surat. Aklından ne geçtiğini sezmenize imkân yok.
"Hırsına yenildi"
Kemal Bey kendi adaylığı için o kadar hırslanmıştı ki bu hırsın hangi boyutta olduğunu CHP kurultayında gördük. Ya da iki seçim arasında yaptığı bu hamlelerden gördük. Siyaset tarihinin kendisini ‘Erdoğan iktidarını bitiren lider’ olarak yazacağını düşündü ve bunun hırsına kapıldı. Bu hırsı yüzünden de kötü yönetti, daha doğrusu yönetemedi. Kemal Bey adaylığının ilan edilmesi öncesinden başlayarak devlet nizamıyla çatışma halindeydi. Mutlak suretle reddedeceklerdir ama o nizamın Altılı Masa denilen benzemezlerin bir araya geldiği ittifakta da temsilcileri olduğuna kaniyim.
Biz aslında 2023’te çok rahat kazanabileceğimiz bir seçime girecektik. Toplumsal muhalefetin beklentisinin bu kadar yüksek olduğu o dönemde aday kesinlikle Ekrem İmamoğlu olmalıydı. Kemal Bey'in aday olmaması gerektiğinin başka kanıtı daha var. Erdoğan sadece Kemal Bey'i istedi rakip olarak.
Sonuçta bugün Erdoğan’ın karşısında yeni bir denklem var. CHP bu sonuçları siyaseten merkeze ya da sosyal demokrasinin sağına kayarak alıyor. Elbette bu onların siyaseti, beklentileri açısından başarılı ve saray rejiminin zayıflamasında önemli. Ancak bu ülkenin solunun güçlenmesi gerek. CHP'nin sol siyasete ne kadar yatkın olduğu ve katkı verdiği tartışılır elbette ama günün sonunda bu ülkenin solunda güçlü bir temsiliyet ve canlı, aktif bir siyaset şart.
"Lütfü Savaş, Hatay'ın Mehmet Ağar'ıdır"
Ahmet Şık, 31 Mart yerel seçimlerinde TİP'in Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak gösterilen ancak daha sonra hakkında ortaya çıkan iddialar nedeniyle adaylıktan geri çekilen Gökhan Zan ve Lütfü Savaş ile ilgili de konuştu.
Röportajın, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanlığı süreciyle ilgili kısmı şu şekilde:
Bizim Hatay'da büyükşehir kazanmak gibi bir iddiamız yoktu. Ama CHP'nin yurttaşa kulak vermesini ve daha iyi bir pozisyon almasını sağlamaya çalıştık. Çünkü CHP yönetiminin Lütfü Savaş’ı aday göstermekten vazgeçebileceğini düşünmüştük. Maalesef öyle olmadı. CHP Hatay’daki tüm şaibelerine rağmen Lütfü Savaş’ı aday gösterdi. Ve çok enteresan bu konu solcular açısından tartışılmaya değer bile görülmedi. Gökhan Zan tercihimiz, CHP’nin Lütfü Savaş tercihinden daha çok konuşuldu. Burada bir anormallik var.
-Sonuçta Lütfü Savaş sadece 0,4 puanla seçimi kaybetti. Yüzde 44 oy aldı. O kadar şaibeliyse Hatay halkının neredeyse yarısı neden yine de onu tercih etti?
Alır. Lütfi Savaş'ı ‘kim’ diye tarif et dersen, ne derim biliyor musun? Bir tür Recep Tayyip Erdoğan demek hafif kalır. Lütfü Savaş, Hatay'ın Mehmet Ağar'ıdır. Bu kadar net söylüyorum. İki ay orada yaşadım, deprem zamanından beri, 14-15 aydır, defalarca gidip geldim, bir dolu insanla konuştum. Bütün mevzuyu kendi kişisel menfaatlerine dönük bir pragmatizmin üzerine kurmuş birisinden bahsediyoruz. Dolayısıyla aldığı oyu hiç yadırgamadım. Tabii CHP’nin Hatay’da kaybetmesinin bir nedeni de bütün politikasını korku iklimi üzerine kurmuş olması. Yani “Biz gelmezsek onlar gelecek” söylemi. Gelinen noktada Hatay’da Lütfi Savaş’ın aldığı oyların yüzde 70-80’i CHP'nin altı okuna verilmiş oylardır, kalanı da zaten sağcılık geçmişi üzerinden belli bir çevreden aldığı oylar.
"Lütfü Savaş kazansaydı, AKP kaybetmiş sayılmazdı"
Eğer Lütfü Savaş kazanmış olsaydı, Hatay’da AKP kaybetmiş sayılmazdı. Bu kadar netim yani. Ayyuka çıkan yolsuzluk iddiaları bir araştırılsın bakalım, Hatay Belediyesi sınırları içerisinde en pahalı ihaleler siyaseten nerede duran insanlara gitmiş ve kimler nasıl bölüşmüş sermayeyi. Bu işin CHP içinde tartışmaya açılması çok anlamlı bir süreç başlatır. Türkiye'de belediyeler eğer bir futbol kulübünü destekliyorsa bil ki o futbol kulübü yolsuzluktan elde edilen paranın aklanması için kullanan bir çamaşırhanedir. Bir incelensin bakalım vergi defterleri, mali tabloları ne çıkacak ortaya?
"Kirli ilişkiler ortaya çıkmadan önce Gökhan'la birkaç hafta geçirdik, çok sohbet ettik"
-TİP’in neden Hatay’da Gökhan Zan’ı aday gösterdiğini ve sonradan neden adaylıktan çektiğinizi seçimden önce Sözcü TV’de detaylı biçimde anlattın. TİP’in rüşvet alma iddiasını araştırıp bu yönde bir intiba edindiğini anlıyoruz. Senin anlatımlarını şöyle özetlemek mümkün sanırım; Zan’ın siyasi deneyimsizliğinin ve ekonomik olarak kendini güvencesiz hissetmesinin bu sürece neden olduğunu düşünüyorsun. Gökhan Zan’ın senin ‘zaaf’ olarak gördüğün taraflarını öne çıkartarak çekilmesini sağlamaya çalışan odak Lütfü Savaş mıydı sence?
Hayır. Doğrudan kimseyi itham edemem. Ama bir gazeteci sezgisiyle bir kurgu yapabilirim sana. Gökhan'la birkaç hafta geçirdik, çok sohbet ettik. Bu kirli ilişki ortaya çıkmadan önce o kirli ilişkinin ortaya çıkacağına dair bir takım emareleri biz konuşmuşuz. Ben sonradan anladım bunu. Gökhan Zan kimdir nedir diye baktığımda şöyle bir profil çıkıyor ortaya. Çok yoksul bir aile geçmişinden gelen kendi yeteneğiyle kendisini ve ailesini kurtarmış, tırnak içinde söylüyorum “sınıf atlamış” ama ait olduğu sınıfsal kültürü hiçbir zaman unutmamış bir kimlik. Emekli bir futbolcu o popülerliği nasıl sürdürecek? Depremden sonra, yine tırnak içinde söylüyorum, bir “fırsat doğmuş”. Ben 6 Şubat’ta depremi olunca yola çıkıp 7 Şubat’ta Hatay’a vardım ve aylarca çıkmadım oradan. O yıkımı, çaresizliği çok yakından gördüm. Gökhan Zan da bir Hataylı olarak görmüş, yaşamış ve bir şeyler yapmış. Bunu çok kıymetli buluyorum. Zaten Gökhan Zan ismi üzerinde adaylıkla ilgili mutabık kalmamızın nedenlerinden birisi bu.
-İYİ Parti'den milletvekili adayı olmasına rağmen bunu bir sorun olarak görmedi TİP. Onu nasıl izah ediyorsunuz?
Oradaki süreci hatırlatmam lazım. Meral Hanım depremdeki çalışmalarıyla öne çıkınca Gökhan’a milletvekili adaylığı teklif ediyor. Şimdi Gökhan Zan daha futbolcuyken “Ben Aleviyim, CHP’liyim” demiş bir isim. Arşivlerde var bunlar. Nitekim Meral Hanım kendisine adaylık teklif edince de aynı şeyi söylüyor kendisine; “Ben Alevi'yim ve CHP'liyim. Solcuyum. Dolayısıyla sizden aday olmam yakışık almaz.” Çünkü CHP'ye oy vermeyi solculuk sanıyor. Gerçekten bilmiyor yani. Gerçi ortalama yurttaş da böyle bakıyor. Neyse Meral Hanım da diyor ki; “Ben Alevi’yi baş tacı ederim”. Bunu demiştir de ne kadar inanarak demiştir onu bilemem. “Senin siyasette olman lazım. Ben Kemal Bey'le senin için konuşacağım” diyor.
Ve gerçekten konuşuyor. Gidiyorlar, anlatıyorlar. Kemal Bey “tamam” diyor. Ama son gün kazıklıyorlar. Kemal Bey’in söz verdiği sıraya Gökhan Zan yazılmıyor çünkü o sıra Saadet Partisi'ne verilmiş. Gökhan açıkta kalınca da Meral Hanım diyor ki “Senin siyasette olman lazım. Biz de birinci sıra adayımızı açıklamıştık ama seni ikinci sıraya koyabilirim.” Çok akıllıca da bir hareket. Çünkü Gökhan Zan'ın üzerinden gelen oylarla kendi adaylarını meclise soktular. Samandağ gibi bir yerde Gökhan Zan etkisiyle YSP’den daha fazla oy aldı İYİ Parti. Çünkü Samandağ, küçük Dersim gibi bir yerdir.
"Gökhan Zan'ın aklını çeldiler"
-Gökhan Zan'ın sizden belediye başkanı adayı iken rüşvet aldığı iddialarına dönersek, TİP yönetimi olarak vardığınız kanaati nasıl özetlersin?
Gökhan yola çıkarken böyle çıkmamış olabilir. Ama o daha sonra şantajcısına dönüşen Turgay Kocakaya’nın akrabası olan Mihail isimli kişinin Gökhan’ın aklını çeldiğini düşünüyorum. O Mihail’in de kirli ilişkilerden ötürü polislikten atılma birisi olduğunu da hatırlatmak isterim. İşte 5 milyon, 10 milyon dolar lafları geçmiş. Gökhan sonuçta itham etmek için söylemiyorum ama futbol camiasının içinden. Tırnak içinde profesyonel bir anlayışla her yere transfer olabilecek bir geçmişten geliyor. Dolayısıyla aklını çeliyorlar. . Turgay ve Mihail ile beraber önce Lütfü Savaş'tan para koparmaya çalışıyor, o olmayınca AKP'ye yöneliyorlar. AKP'de herhangi bir temas dahi kurulamayınca şantajcı bu sefer Gökhan’dan para sızdırmaya çalışıyor. Bence hikâye bundan ibaret yani.
“Popüler aday göstermek popülizm değil, solcu olmayan insanları kazanmak zorundayız"
-Gökhan Zan meselesi kuşkusuz Türkiye’de özellikle yerel siyasette nelerin belirleyici olabildiğini göstermesi açısından önemli. Ancak öte yandan TİP’in son dönemde izlediği ‘kamuoyunun tanıdığı popüler isimlerle siyaset yapma’ taktiğine dönük eleştiriler açısından da önemli bir yere oturuyor. Solcu olduğunu söylemesine rağmen İYİ Parti’den adaylık kabul edilebilmiş Gökhan Zan kadar geçen seneki Mehmet Aslantuğ ve Ali Ronay tercihleriniz de çok tartışıldı. Keza meslektaşım İrfan Değirmenci tercihiniz de…
Öncelikle kavram karmaşasına bir son vermemiz gerekiyor. Popülizmle popülerlik arasındaki farkı gözetmeden konuşuyor insanlar. Senin için söylemiyorum, sen o literatüre hakimsin. Popüler aday göstermek popülizm manasına mı gelir? Tıpkı liberalizmle libertaryenlik arasındaki fark gibi bir şey bu. Kelime kökü aynı diye bakıp ‘popülist’ demek doğru bir şey değil. Çok klişe olacak ama, solcu olmayan insanları kazanmak ve ikna etmek zorundayız. Tek başımıza yeterli olsaydık, Türkiye’de çoktan devrim olmuştu zaten. TİP’in sosyalist gelenekten gelmeyen adayları göstermesi de aslında bundan. Eğer biz kimseyi dönüştüremeyeceksek, kimseyi solculaştıramayacaksak, nasıl başarılı olacağız? Size enteresan bir istatistik vereyim. Hem ÖDP’yle temel farkımızı hem de TİP’in ayırt edici yönünü ortaya koysun. TİP’in üyelerinin yüzde 70’inden fazlasının ilk dahil olduğu siyasi oluşum TİP. Ayrıca bunu Babala TV’de de söyledim; ben TİP’ten meclise girdiğimde gazeteciydim, Barış Atay oyuncuydu. Ne farkı var Ahmet ile Barış’ın İrfan ve Mehmet’ten?
-Konu burada meslekleriniz değil ama. Sen de Barış Atay da sosyalist gelenek içinde yetişmiş insanlarsınız. TİP’in kurucularından biri Türkiye’deki Marksist literatüre katkısı azımsanamayacak rahmetli Metin Çulhaoğlu’dur mesela. Sen ve Barış Atay o kadar olmasa da sosyalist tedrisattan geçmiş insanlarsınız nihayetinde.
Sırıtmayız onun yanında.