Eski Merkez Bankası Başekonomisti’nden faiz uyarısı: Risk azımsanmayacak düzeyde

Eski Merkez Bankası Başekonomisti’nden faiz uyarısı: Risk azımsanmayacak düzeyde
TCMB eski Başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara, olası faiz artışının banka sermayelerini eritebileceği riski konusunda “Varlık fiyatlarında sert bir düzeltme olması durumunda oluşacak finansal riskin azımsanamayacak düzeyde olduğunu...

TCMB eski Başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara, olası faiz artışının banka sermayelerini eritebileceği riski konusunda “Varlık fiyatlarında sert bir düzeltme olması durumunda oluşacak finansal riskin azımsanamayacak düzeyde olduğunu gösteriyor” uyarısı yaptı.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) eski Başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara, iktidarın Merkez Bankası üzerinden uyguladığı ekonomi politikasına dair risklere dikkati çekti.

Olası faiz artışının bankaların sermayesinden büyük rakamları eriteceği öngörüsünde bulunan Kara, “Varlık fiyatlarında sert bir düzeltme olması durumunda oluşacak finansal riskin azımsanamayacak düzeyde olduğunu gösteriyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde sadece Merkez Bankası'nın değil Hazine ve BDDK’nin da tamamlayıcı politikaları büyük önem taşıyor” dedi.

FAİZ ARTIŞI BANKALARIN SERMAYESİNDEN NE KADAR GÖTÜREBİLİR?

Endişelerine dair sosyal medya hesabından bir dizi açıklama yapan Kara, şu ifadeleri kullandı.

“Bankalara getirilen düşük faizli Hazine tahvili tutma zorunluluğu çok tartışılıyor. Bu tahviller banka bilançolarına önemli bir risk bindirdi. Olası faiz artışının bankaların sermayesinden kabaca ne kadar götürebileceğini hesaplamaya çalışacağız. Bankacılık sistemi TL menkul değerleri Mart ayı itibarıyla 1.709 milyar TL. Finansal İstikrar Raporu Ekim 2022 verilerini baz alarak bunun yüzde 46’sının sabit faizli, bunun da yüzde 51’inin gerçeğe uygun değerle değerlendiğini varsayalım.

“FAİZ ARTIŞINDAN ETKİLENECEK TUTAR 401 MİLYAR TL”

Dolayısıyla TL faiz artışından etkilenecek tutar 1.709*%46*%51=401 milyar TL. Bu kıymetlerin ortalama vadesini tam bilmiyoruz. Tahmin olarak kabaca merkezi yönetim iç borç stokunun 3,7 yıl olan ortalama süresini kullanalım.

Bu kıymetlerin mevcut ortalama getirisini de tam bilmiyoruz. TL cinsi sabit faizli iç borçlanmanın ortalama faizi 2019: yüzde 18,3, 2020: yüzde 10,5; 2021: yüzde 17,5; 2022: yüzde 16,3 olmuş. Mevcut ortalama getiriyi yüzde 15 varsayalım.

Kötümser bir senaryoda tahvil faizlerinin her vadede 20 puan arttığını varsayalım. 20 puanlık faiz artışı sonucu kabaca zarar = 401 milyar TL * -3,7 yıl * 0,20 / 1,15 = 258 milyar₺ olur.

Bankacılık sisteminin yasal öz kaynakları Şubat itibarıyla 1.82 milyar TL, risk ağırlıklı kalemler 10.6 milyar TL, mevcut sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 17,1. 258 milyar TL zarar yasal özkaynakların yüzde 14,2’sini götürür.

Bu durumda bankacılık sektörünün ortalama sermaye yeterlilik oranı 2,4 puan azalarak yüzde 14,7’ye geriler. Elbette bu toplulaştırılmış kaba bir analiz olup, banka bazında maliyet epey farklılaşacaktır.

Son olarak, faiz artışının bankacılık bilançoları üzerindeki etkisinin sadece tahvil fiyatlamasından ibaret olmadığını hatırlatmakta fayda var.

Finansal İstikrar Raporu Eylül 2022 verilerine göre sektörün yapılandırılan kredi oranı (çoğunluğu yakın izlemedeki krediler olmak üzere) yüzde 5,8, takipteki alacaklar ve yakın izlemede sınıflandırılan kredilerin oranı yüzde 11,3. Mart sonu itibarıyla takipteki alacak oranı ise yüzde 1,9.

“DURGUNLUK BANKACILIK BİLANÇOSUNU BOZABİLİR”

Faiz yükselişi ve olası bir durgunluk geri dönmeyen krediler üzerinden de bankacılık bilançosunu bozabilir. Örneğin TGA oranındaki 5 puanlık bir artış yüzde 100 karşılık ayrıldığı varsayımına göre sektörün sermaye yeterlilik rasyosunu 1,5 puan eritebilir.

Bunun üzerine kötü senaryoya bir de yüzde 25’lik bir kur şoku eklersek, bankaların sermaye yeterlilik rasyosu (SYR) yüzde 1 daha azalır. Özetle olumsuz bir senaryoda bankaların toplam SYR'sinin kabaca 5 puan azalması söz konusu olabilir. Bu da bizi %12’lik hedef SYR sınırına çeker.

Yaptığımız bu kaba analiz, varlık fiyatlarında sert bir düzeltme olması durumunda oluşacak finansal riskin azımsanamayacak düzeyde olduğunu gösteriyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde sadece merkez bankasının değil Hazine ve BDDK’nin da tamamlayıcı politikaları büyük önem taşıyor.”

Öne Çıkanlar