Hoşgeldin 70’li yıllar
İYİ Parti TBMM Grup Başkanı Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu, Erdoğan’ın açıkladığı Dövize Çevrilebilir Mevduat hesabıyla ilgili “TL Mevduata kur garantisi getiriyorlarmış. Hoş geldin 1970’li yılların DÇM ( Dövize Çevrilebilir Mevduat) dönemi” diye eleştirirken sosyal medya hesabından sordu: “ TL Mevduata döviz garantisi verildi, Hazine faizleri % 25’e dayandı, döviz düşüşe geçti. Ne oldu dış güçlere..???”
ÜLKEYİ 70 CENT’E MUHTAÇ EDEN UYGULAMA
1970’li yıllarda özel kaynaklardan sağlanan kısa vadeli borçların başında, Avrupa ve dünya para piyasalarından sağlanan fonlar geliyordu. Dövize çevrilebilir mevduat (DÇM) olarak tanımlanan bu borç şekli, Türkiye’nin verdiği yüksek faiz sebebiyle yurt dışındaki gerçek ve tüzel kişilerin Türkiye’deki bankalarda kur garantisi altında açtırdıkları konvertibl döviz hesaplarından oluşuyordu. Bu sistem şöyle çalışıyordu:
Aracılar yardımıyla yurt dışındaki kurum ve kişilerin dövizleri Türkiye’ye getirilerek bir bankaya yatırılıyordu. Buraya kadarki uygulama Türk bankalarının döviz hesabı açmalarından fazlaca farklı değildi. Ancak DÇM uygulamasında döviz hesabı açan banka, elde ettiği dövizleri Merkez Bankasına satıp karşılığında TL üzerinden kredi açma imkânına kavuşmaktaydı. Devlet, kur riskini de üstlenince, DÇM’nin çekiciliği iyice artmış, enflâsyonist bir ortamda sabit maliyetle borçlanabilme amacıyla iş adamları DÇM bulma yarışına girmişlerdir.
Bankalar sağladıkları komisyonlar ve yeni kredi imkânları dolayısıyla sevinirlerken TC Merkez Bankası da her ne pahasına olursa olsun elde ettiği dövizlerle ülkeye gerekli olan temel ithal girdilerinin sağlanmasını garantiye almış oluyordu. Kısa dönemde döviz darboğazına çözüm getirme ve yurt içi likidite artışına imkân sağlamak gibi olumlu etkileri yanında, olumsuz yönleri daha ağır basan DÇM’nin hatalı ve demode bir borçlanma biçimi olduğu kabul görmüştür. Uygulamada getirilen kolaylıklar yardımıyla, Türkiye, kolay bir borçlanma şekli olan DÇM yoluyla, özel kaynaklara ve kişilere olan borçlarını süratle artırmıştır. Meselâ, 1973 yılında 234 milyon dolar olan DÇM borcu, 1978 yılında 3,6 milyar dolara ulaşmıştır.
Merhum Süleyman Demirel’in “70 Cent’e muhtaç olduk” dediği dönemler böyle başlamıştı.
DÇM yoluyla borçlanma, Türk ekonomisinin dışa olan bağımlılığını artırması, ekonomiye dağıtılan kredilerin denetim dışı kalması, para politikalarının işlerliğini azaltması, Türk ekonomisine fâiz maliyeti olarak önemli bir yük getirmesi ve istikrarsız olması bakımından, çok yanlış bir borçlanma şekli olarak değerlendirilmiştir.