Cumartesi Anneleri 982. haftasında Akşener'in siyasi cinayetleri "mertçe" nitelendirmesine ''bu bir suç itirafıdır'' denildi
Cumartesi Anneleri/İnsanları gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için Galatasaray Meydanı’na çıktı ve 982. haftada Meral Akşener'e tepki gösterildi. Akşener'in siyasi cinayetleri "mertçe" olarak nitelendirmesine ''Bu bir suç itirafıdır'' denildi. Gözaltında kaybedilişinin 28. yılında Abdullah Canan'ın akıbeti soruldu.
Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle İstanbul-Beyoğlu’nda 1995’ten bu yana eylem yapan Cumartesi Anneleri, 982'nci haftasında Galatasaray Meydanı’na karanfil bırakarak açıklamalarını okudu.
Cumartesi Anneleri/İnsanları, adalet arayışlarının 982. haftasında, 17 Ocak 1996 Hakkari’de gözaltına alınan ve işkence edilerek öldürülen Abdullah Canan’ın faillerinin cezalandırılmasını istedi. ''Bugün Abdullah Canan için adalet istemekten 'vazgeçmeyeceğiz' demek için buluştuk.'' denildi.
Cumartesi Anneleri/İnsanları 982. hafta eyleminde, faşist İYİ Parti Genel Başkan Meral Akşener'in devletin kontra örgütlenmeleri ve faşistler tarafından işlenen cinayetleri "mertçe cinayetler" olarak nitelendirmesine tepki gösterdi.
''Eğer mertçe işlendiyse neden hala bu suçlar karanlıkta?
''Meral Akşener yaptığı açıklamada 90'larda işlenen cinayetlerin siyasi cinayetlere işaret ederek 'mertçe' ifadesini kullandı. Biz bu açıklamanın olduğunun altını çizmek istiyoruz. O gün ki karanlık içerisinde karanlık güçler tarafından yapıldığı iddia edilen bugüne kadar sürekli bu şekilde açıklanan siyasi cinayetlerin, gözaltında kayıpların mertçe işlendiğini söylemek o gün işlenen bu suçların aynı zamanda övülmesidir. Biz bugün eğer mertçe işlendiyse neden hala bu suçlar karanlıkta? Neden hala failler kendilerini açıklamaktan korkuyorlar? Neden hala yargılanmaktan korkuyorlar? Neden biz 28 yıldır halen gözaltında kayıplarla ilgili hakikatlerin ortaya çıkması , adaletin sağlanması için mücadele etmek zorunda kalıyoruz? Neden biz her hafta hakikatleri hatta katilleri kamuoyu önünde açıklamak için yasaklamalarla, baskılarla susturulmaya çalışılıyoruz. Bugün Abdullah Canan için adalet istemekten 'vazgeçmeyeceğiz' demek için buluştuk.'' dediler.
Cumartesi Anneleri / İnsanları 982. haftasında bilinen failleri cezasız bırakılan Abdullah Canan için adalet çağrısında bulunarak ''Hukukun temel değerlerine olan inancı sarsan, toplumun huzur ve barışını tehdit eden cezasızlık son bulmadan hukukun üstünlüğü korunamaz ve herkes için adil bir yargı sistemi sağlanamaz.'' dedi.
Abdullah Canan'a ne oldu? Cumartesi Anneleri / İnsanları'nın 982. hafta basın açıklaması şöyle;
''43 yaşındaki Abdullah Canan, Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. 17 Ocak 1996 sabahı Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre Yüksekova - Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı. Askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü.
Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak Canan’ın bulunmasını istedi. Ancak Canan’ın gözaltına alındığı inkâr edildi. 21 Şubat 1996 tarihinde Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu.
Canan Ailesi, Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu.
Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç, savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak, gözaltına alındığı inkar edilen Abdullah Canan’ı o dönem tabur karargâhındaki revirde gördüğünü söyledi.
Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandı.
Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı. (Karar No: 2001/1226)
Bunun üzerine Canan Ailesi, 1 Aralık 1997 tarihinde AİHM’e başvurdu. AİHM, "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır." tespitinde bulundu. Türkiye'nin iç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkumiyet kararı verdi. (Başvuru No:39436/98)
Gözaltında kaybedilişinin 28. yılında bir kez daha hatırlatıyoruz: Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile katleden ve kaybedenlerin isimleri yazılıdır.
Devlet, Abdullah Canan’ın gözaltında kaybedilmesindeki sorumluluğunu üstlenmeli, fail ve sorumlular üzerindeki koruma kalkanı kaldırılarak yeniden yargılanıp cezalandırılmaları sağlanmalıdır.
Kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten; devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.''
TIKLAYIN I Cumartesi Anneleri 980. haftasında ‘Güçlükonak Katliamı’ için adalet istedi
TIKLAYIN I Cumartesi Anneleri, kendisinden 29 yıldır haber alınamayan İsmail Bahçeci’nin akıbetini sordu
TIKLAYIN I Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 977. haftasında İhsan Haran için adalet istedi
TIKLAYIN I Cumartesi Anneleri’nin Süleyman Soylu davası 5 yıl sonra Meclis’e geldi
TIKLAYIN I Galatasaray Meydanı’nda İbrahim Demir ve Agit Akipa’nın akıbeti soruldu
TIKLAYIN I Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı’nda: Taşkaya’nın akıbeti soruldu